13 Aralık 2009 Pazar

Altuğ'nun twitter da bana dizikopat demesinden sonra bloga izlediğin dizileri yazsana çağrısına cevap vererek listemi açıklıyorum.

Şimdi altta sıraladıklarım pcde olanlar ve genel olarak takip ettiklerim. Bir çoğu her hafta merakla bekleyip indirip izlediğim yada biriktirip bir çırpıda izlediği diziler.

*Bones ( Artık Bones'la Booth arasında ne olacaksa olsun sıkılmaya başladım)
*Brothers & Sisters ( Altyazıları çıkmadığı için yarım bırakmıştım ama ingilizce altyazılı izlemeye devam ediyorum.)
*Castle ( Bence kesinlikle izlenmesi gerekiyor. Ama bunun da altyazıları çok geç geliyor.)
*Dollhouse ( Bitirilmesi karşı çekilen final bölümünü izledikten sonra ikinci sezona kendimi veremedim tam anlamıyla indiriyorum ama sürekli izlemiyorum.)
*Flashforward (Herkes Lost'un varisi diyor bence alakası yok. Lost'un varisi diye düşündüklerinden midir nedir çok eleştiriliyor ama ben severek izliyorum çevreme de tavsiye ediyorum.)
*Fringe ( Bitecek söylentisi dolanıyor valla çok üzülürüm. Kanal yetkililerine sesleniyorum burdan sakın bitirmeyin diziyi!)
*Gossip Girl ( Arada izleyecek bişey bulamadığım da biriktiriyorum bölümleri sonra art arda izliyorum çerez niyetine)
*Grey's Anatomy (Bunu az çok herkes biliyor zaten blogda da genelde en çok bahsettiğim dizi bu. Oturup ağlıyorum nerdeyse her bölümünde)
*House ( Doktorun House olsun ister misin deseler ne cevap veririm bilemiyorum. Adam iyi doktor olduğu kadar da sinir bozucu. Ama biz onu öyle seviyoruz.)
*How I Met Your Mother ( Bunu da biriktiriyorum art arda izleyeceğim)
*Lie To Me (İlginç geliyor. Keşke bende yalan söyleyenleri anlayabilseydim)
*Merlin ( Birinci sezonu bir çırpıda bitirdim ama ikinci sezonu biriktiriyorum yine bir çırpıda izleyeceğim)
*South Of Nowhere ( Eski bitmiş bir dizi ama ben geçenlerde başladım 3 günde de bitti)
*The Big Bang Theory ( Biriktirip ara ara izlediğim bir diğer dizi)
*The Mentalist (Jane'in hastasıyım başka bişey söylemeye gerek yok)
*The Vampire Diaries (Aslında sıkıldım ben bu diziden ama yinede devam ediyorum.)
*United States Of Tara ( Yeni sezon yayınlanacak mı bilmiyorum ama bitirmek üzereyim ve yeni sezon yoksa çok üzülürüm)
*V( Daha yeni bir dizi bişey söylemek için erken olsada beni şimdilik sardı)

Şimdiki listede digitürk ve cnbc-e den takip etmeye çalıştıklarım.Bunu alfabetik sıralama yapamayacağım zira aklıma gelenleri sıralayacağım.

*Criminal Minds
*The Numbers
*Raising The Bar
*Life
*Medium
*NCIS
*Law & Order : SVU
*Lipstick Jungle
*Dark Blue
*Boston Legal
*Make It Or Break It
*CSI Miami
*CSI
*Greek
*Privilage
*The Closer
*Without A Trace
*Cold Case

Ve sonuç olarak ben bir dizikoliğim ya da Altuğ'un deyimiyle dizikopatım. Son 4 aydır rejimim yüzünden içki içmememin, neredeyse bütün arkadaşlarımın İstanbul'a taşınmasının ve bunlar yüzünden neredeyse ayda bir dışarı çıkmamın etkisi yüzünden bu hale gelmiş olabilirim. Ha bir de işsizlik var tabi.

9 Kasım 2009 Pazartesi



Bu Grey's Anatomy'de her bölüm sonunda ya ağlayan ya da boğazı düğümlenen bi ben miyim diye merak ediyorum doğrusu.

Dizinin türü dram tamam anladık da bu kadar da olmaz ki kardeşim. Mahvettiniz beni her iki bölümden birinde gözümden yaş geliyor. Evet itiraf ediyorum tutmasam kendimi hüngür hüngür ağlayabilirim. Gerçek hayatta çoğu şey karşısında ağlamayan ben kurgu karşısında zor tutuyorum kendimi. Neden? Hadi biri bana bunu çözümlesin vardır aranızda bir psikolog falan değil mi?

Burdan sonrda spoiler içerir dikkat!

Senaristler daha ne yapabilirler bilmiyorum. Dizinin ilk sezonlarında hastanenin heryerinde kapalı kapılar ardında birileri sevişiyordu. Hiç olmazsa az da olsa eğlence unsuru mevcuttu ya şimdi? Diyeceksiniz ki bu kadar şikayetçiysen bırak izleme ama olmuyor işte. Öyle bi bağlıyorlar ki diziye yeni bölüm hemen çıksa altyazısını çabuk çıkarsalar diye bekliyorum. Dizi cuma gecesi inmiş oluyor, altyazısıysa şanslıysak pazar gecesine değilsek hafta içi herhangi bir güne kalıyor. Dizi inmiş kuzu kuzu harddiskte bekliyor. Bense neden ingilizcem
bu diziyi anlayacak kadar iyi değil diye çıldırıyorum.


Diziyi izleyen var mı bilmiyorum ama bişi sorucam. Ya bu Meredith'in bi arkadaşı gelmişi hastaneye intörn olarak şu meşhur apandisti illegal ameliyatla alınan hatun. Noldu ona ya neden yok ben onunla ilgili bişeyler bekliyordum hep olmadı. Hatta Torres aşık olacak ona diye düşünüyordum. Sonra bu Arizona çıktı bi sevemedim bu Arizonayı tamam doktor olarak dizide iyi duruyor ama Torres'in sevgilisi olarak yakıştıramıyorum ya. Ben o intörn kızın sevgilisi olmasını isterdim Torres'in.

Az önce izledim de son bölümü içimde kalmasın yazayım dedim. Neyse diziyi izlemeyenler için saçma bi yazı olmuş olabilir ne yapalım. Zaten okuyucu sayımda bir bir düşüyor. Son zamanlarda okunmuyorum ki pek sık yazmadığımdan olsa gerek bunu da okuyacak insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez hatta o kadar bile etmez ama olsun. Bu da böyle saçma bi yazıyıd geldi geçti işte. Sonuna kadar gelip de okuyan varsa bravo kendisine benden bir alkışı haketti.

5 Kasım 2009 Perşembe

Flashforward adlı yeni başlayan diziden bahsedecektim güya bu yazıda. Ama başlamadan önce yazıya şöle bi bi daha bakınayımda yanlış bişeyler yazmayayım dedim oturdum ekşide girilen bütün entryleri okudum. İçimde ki yazma hevesi biraz kırılsa da hala istiyorum ama uykum geldi yine başka bahara kaldı yazı. Ama siz yazıyı beklemeden de bence izleyin güzel dizi ben sevdim.

29 Ekim 2009 Perşembe

Ah benim bir blogum vardı değil mi? Yıllardır yazmamışım gibi hissediyorum buraya. Şöyle hayatımda ki değişikliklerden bahsedeyim güzelliklerden bahsedeyim falan isterdim de nerdeee.
Olan biten hiçbirşey yok ben yine aynı ben. Hatta artık daha fazla evde zaman geçiren hatta hatta bütün zamanını evde geçiren bir insan oldum çıktım. Sosyalleşemiyorum iş bulamıyorum dört duvar arasından çıkamıyorum.

Kendimi dizilere filmlere verdim. Nerden nasıl daha iyi kalitede dizi film indiririm bütün gün bunlarla uğraşıyorum. Ayda bir de falan bir kitap okuyorum ama genelde çok satanlar listesi kitaplarından. Çok entelektüel değilim anlayacağınız.

Ha bir de bu aralar tenis maçlarına fena sardım. Yıllardır izlerim aslında ama bu kadar nerdeyse bütün turnuvaları takip eder bi insan olmamıştım. WTA'de ne kadar turnuva varsa oynanan şu son 3 ayda izlemiş olabilirim o derece ki bi ara nerdeyse haftada bir yeni turnuva vardı. Velhasıl kelam zevkli bişey bu tenis denilen spor. Uzun zamandır da oynamayı öğrenmek istiyordum şu aralar başlayabilirim. Seyirci modundan çıkıp oynayan moda da en kısa zamanda geçerim umarım.

Aslında ben dizi tanıtımı gibi bişey yapacaktım bu yazıda. Daha doğrusu tanıtım da denmez buna işte kendi görüşlerimi aktarıcaktım ama yazı çok uzar zaten okuyucu da kaybetmişimdir olanların da yazı uzun diye okumamazlalık yapmasını istemem. O yüzden bir başka yazının konusu yapacağım yeni favorilerimden olan diziyi. Şimdilik bu kadar olsun bir daha ki bilmem kaç aylık aradan sonra görüşürüz. (Şaka şaka yazmak istiyorum bu aralar. Hoş yazıp yazmamam pek umursancak bişi değil ama olsun.)

7 Eylül 2009 Pazartesi

*Bu hafta sonu açıköğretim sınavları için döndüm izmire. Üni'den mezun olduğumdan beri böyle ders çalışmamıştım. Umarım geçmişimdir.
* Uyku düzenim bozukta olsa idare ediyorduk ama şimdi o da kalmadı.
* Bugün çeşmeye dönüyorum. Bundan nefret ediyorum kimse kalmadı bide ramazanda çok sıkıcı.
*Evi bok götürüyo toplamam lazım.
*Burdan hidoya sesleniyorum. O dans figürlerini çok mu aradın? Onları yapmak için çok mu para teklif ettiler? Bir insanın karizması ancak bu kadar dağılabilirdi bir reklamla. İzlemeye tahammül edemiyorum.
*Türkiye-Estonya maçında Kazım'ın kasıklarına gelen topta kıvranışını gördüğümde tribünde yada tv başında içinde fırtınalar kopan bir kadın olduğunu düşündüm. "hayır hayır ona bişi olamaz bana lazım o kalk ayağa kazıımmmm" diye feryat eden.
* Ne kadar da gerzekçe düşünüyorsun dediğini duyar gibiyim üstte ki madde için. De anasını satayım öyleyim sığım ben.
*Bir senedir işsizim. Sinirlerim yıprandı artık. Para istemekten bıktım ailemden. Onlarda bana vermekten bıktılar.
*Bayram da dahil olmak üzere çeşmedeymişiz anasını satayım. Bu kız burda sıkılır mı kimse kalmadı diye düşünen yok ki?
*Eurobasket başlıyo allahtan izlicek bişi var.
*Çarşamba da bosna maçı var. O içinden ya da dışından feryat hatun artık rahattır ne de olsa kazım kadrodan çıkarıldı.
*Birazdan doktora gidicem. Bugüne kadar fiziksel görünüşümle ilgili pek bişi söylememiştim. Şimdi söleyim doktor gözetiminde rejime başlıyorum. Obez olmasamda şişkoyum hahaha=)
* Bazı arkadaşlar sorup duruyorlardı bazı tahminler vardı uzun boylu zayıf diye ama üzgünüm hayal kırıklığına uğradınız sanırım.
* Uyku düzeni demişken bi saat önce uyandım yuh bana.
* Deli gibi kola içtim bu hafta. Bugünden sonra yasaklanıcak diye acısını çıkardım.
*Rejim mejim zor değil aslında yaparım iradeliyimde sorun alkol alamıcak olmamda. Alkolsüz hayat, hayat değildir benim için ne bok yicem ben arghh!
* Alkol yoksa gece hayatına ara veriyorum bi süre demektir. Alkol olmadan eğlenemem ben. Dağıtmazsam bokunu çıkarmazsam olmaz. O yüzden çıkmıyorum dışarı bir süre.
* Bu kararımdan vazgeçircek alkol içiricek ayarda arkadaşlara sahibim. En fenası işte onların ayartmalarına karşı dirençli olabilmek.
* Saçlarımı kısacık kestirmek istiyorum. Son bir senedir uzun takılıyorum sıkıldım eski kısa saçlı hallerime geri dönmeliyim. Ama modelde kararsızım:/
*Son sigaram, sigara almaya çıkmalıyım çok üşeniyorum.
*Son madde beyonce sevmem ama bu sweet dreams adlı şarkısını seviyorum nedense.
* Ama bu ara favori şarkım, The gossip- Heavy cross tavsiye ederim. Çok üşendim şimdi bulup buraya koymaya merak edenler için:/ tamam az önce son demiştim ama şimdi bitti.

dipnot: böyle yazmak ta zevkliymiş.
dipnot2: Toph'un zorunlu tatili devam ediyor yine uzunca bir süre buralarda olamayabilirim:/

4 Eylül 2009 Cuma

Almanları çok sevmem spor konularında falan, olayın içinde Türkiye yoksa tutacağım ülke olarak son sıralarda yer alır çoğu zaman. Ama bu kadına taptım. Bundan sonra bir istisna yapıyorum ve atletizmle ilgili her türlü organizasyonda yüksek atlama dalında kesinlikle Ariane'i tutucam.



Atletizmi sevenler, ilgilenenler az çok anlamışlardır kimden bahsettiğimi. Son zamanlarda yüksek atlama dalında bir çok otorite tarafından tek görülen Blanka Vlasic'e rakip olan insandır kendisi. Golden League'de Vlasic'i iki kez geçme başarısını gösterip altın madalyayı alan kişidir. Hatta Golden League'in Berlin ayağında 2.06 atlayarak Vlasic'i hem geçmiş hem de Vlasic'i en iyi atlayışına yakın bir atlayış gerçekleştirerek onu yakından takip ettiğini kanıtlamıştır.


Atlama sırasında güneş gözlüğü takar kendisi. Bunu da ışığa karşının gözlerinin çok hassas olduğunu ve bu yüzden güneş gözlüğünün görmesinde daha yardımcı olduğunu söyleyerek açıklar. Birde atlayışına konstantre olurken kameralara bakıp gülümseyerek bişeyler söylemesi beni benden alıyor her seferinde. Hastasıyım o gülmsemesinin.


Aslında bu yazı için araştırma yapmıştım. İşte ne sever ne yer ne içer nasıl hazırlanır turnuvalara falan diye. Ama bu bilgileri vermekten vazgeçtim. Vlasic'i yakında geçecek olan insan olması yüksek atlama dalında bir numaraya çıkacak olan insan olmasını bilmek kafidir bence.



Blanka Vlasic 2.10 atlayacak da dünya rekoru kıracak diye beklerken otoriteler bu rekoru Friederich'in kırması içten bile değil. Son dünya atletizm şampiyonasında üçüncü oldu Vlasic'e geçildi ama izleyenler bilirler son atlayışlar inanılmaz çekişmeli ve heyecanlı geçti. Uzun zamandır atletizmde izlerken zevk aldığım bir dal daha yoktur heralde. Hele 100 m. ve 200 m.'lerde ki Bolt'un geçilemez oluşundan sonra bu dal bir kurtarıcı olarak çıktı karşıma ve mücadele, çekişme izleme heyecanını yaşattı.

Bu kadın çirkin bir kadın biliyorum. Kocaman burnu var suratı yamuk falan ama ben seviyorum hastası oldum. Mesela herkes Vlasic'i güzel bulur hoş güzede kadındır ama benim ilgimi hiç çekmez Friederich varken hele. Yalnız ona burdan iletiyorum saçlarını sarıdan başka bi renge boyamasın sakın. Valla o an bırakabilirim onu tutmayı bu kadar da net sölüyorum. ( O da gördüde bu yazıyı ya türkçe falanda biliyomuş hatta uyarımı dikkate aldı aman toph beni sevmekten vazgeçer sarıdan vazgeçmeyim ben dedi tabi)


Neyse uzun lafın kısası bu kadını seviyorum. Atletizm izlemekten şimdi ayrı bi keyif alıyorum. Atletizmle ilgili insan sayısının azlığınıda bildiğimden bu yazıyı okuyacak insan sayısı da az biliyorum hatta atletizmle ilgili bile olsa uzun yazı olduğundan dolayı okumayacak insanlarda var ama olsun yazmazsam içimde kalırdı.

Dipnot: Yazlıkta ki sitede annem babam ben ve kardeşim haricinde dünya atletizmini ailecek izleyen başka bi aile daha yoktu, hemde öyle biri o kanalı açmış da diğerleri mecburen izliyor şeklinde değil hepimiz severek heyecanlanarak izledik resmen. Yıllardır da böyle izleriz. Bir atletizm bir de tenis. Hoş ailece izlemeyi bırakın tek başına oturup izleyecek insan sayısı bile az. Usain Bolt'ta olmasa son dönemlerde hiç izlenmeyecek valla.

Dipnot2: Blanka Vlasic'inde burnu kocamanmış eskiden geçen sene düzelttirmiş. Aman diyim Friederich'de yapmasın böyle bişey biz onu kocaman burnuyla sevip bağrımıza basıyoruz.

28 Ağustos 2009 Cuma

Mim

Mim gelmiş günler önce ama ben pek nete giremediğimden cevaplayamamıştım artık bügn geç de olsa mimi yapacağım. Lasombra saolsun mimlese valla yeni yazı olmayacak burda.
Neyse mime geçelim.

Hangi şehirde yaşıyorsun?

İzmir. Aslında buna başka bi cevap da verebilirdim de çullanırsınız üstüme orası şehir değil ilçe orasıda izmire bağlı diye. (izmiri bilen tanıyan ne demek istediğimi anlamıştır)

Mesleğin?

Aslında bir mesleğim var da bi senedir icra edemedim iş olmadığından bu durumda hala bi mesleğim yok sayılır dimi? Pas geçtim sinirlerim bozuluyor meslek diyince:/

Blog Yazmaya Başlama Kararını Nasıl Aldın?

Önceleri lasombranın blogunu okuyordum sonraları diğer bütün blogları keşfettim. Ve dedim ki benim neyin eksik be bende yazacağım iki saçmalarım sıkılırsam kapatırım nolur yani? Kısaca özendim kıskandım bende yazdım hahaha=)

Ne Kadar Süredir Blog Yazıyorsun?

Soruyu cevaplamak için ilk yazdığım yazının tarihine baktım da baya olmuş be vay. 18 aralık 2008 den beri yazıyormuşum.

Blogunu hangi sıklıkla ziyaret edersin?

Valla düşündüm de son zamanlarda yazmak için girmiyorum. Eskiden her gün bişeyler yazmaya çalışırdım hatta hergün bir iki şey yazardım. Şimdi hergün blogu açıyorum ama bişey yazmıyorum öyle bakıyorum sadece boş sayfaya sonra canım sıkılıyor başkalarının yazdıklarını okuyorum.

PC açıldığında blogunu açmak kaçıncı iştir?

İlk üç işimden biri. Genelde birinci sırada msn açmak sonra da divxplanet blog facebook kendi aralarında bir şekilde sıralanıyorlar.

Başka bir blog sayfasında görüp aldığın bir şey ya da gittiğin bir yer oldu mu?

Hayır olmadı.

Blogunda hangi konularda yazmak seni mutlu eder?

Aslında komedi şeyler yazmak istiyorum başıma gelen yada çevremde gördüğüm şeyleri ama bazen istediğim şekilde yazamıyorum sanırım. Okuyunca komik gelmiyor ondan mutlu olmuyorum. Saçmalıyorum işte kendi çapımda arada sırada bu da mutlu ediyor beni.

Bloglarda gördüğün diğer blog arkadaşlarını eklemekte seni cezbeden ne olur?

Genelde beni etkileyen üslup oluyor. Birde yazılan konuların tarzları oluyor. Hele birde akıcı bir dille yazılıyorsa değmeyin keyfime hemen eklerim.

Blog aracılığıyla para kazanma fikrine nasıl bakıyorsunuz?

Sürekli yazıyor olsam ve ziyaret edenler çok olsa deneyeceğim de işte beceremem heralde. Olsa çok şükela olur yoksa şu işsiz ve parasız dönemlerime ilaç gibi gelir.

Blog arkadaşlarınla buluşma, bir araya gelme fikrine ne dersin?

Bilmem olabilir. Ama izmirde ki blog yazarlarıyla diyaloğum yok pek. Genelde istanbuldakilerle diyaloğum var bunun içinde benim kalkıp istanbula gelmem lazım sanırım değil mi?

Bu soruları kim(ler) cevaplasın?

Valla isteyen cevaplasın be kuzum. Nede olsa ben bu mimi geç cevapladığımdan cevaplamayan kalmamıştır. O zaman şöyle söyleyeyim bu mimi okuyupta hala cevaplamamış olanlar varsa onlar cevaplasın oldu mu?

dipnot: Haydi blog ve blog alemi bu kız yine tatile gider. Bi ara uğrarım buralara yani umarım...

dipnot2: Biri bana iş bulsun artık böhüüüüü:(



8 Ağustos 2009 Cumartesi

Alaçatı Otto' da laptop başında oturup nete giren denize falan girmeyen gerzek benim :D

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Mim


Nerdeyse bir ay önce falan Mrs.Baros tarafından mimlenmiştim. Yazıcaktım aslında zamanım olmamıştı sonra da unutmuşum. Her ne kadar kendisi tatilde de olsa Mrs.Baros özürlerimi kabul etsin ki kendisi o kadar da hatırlatmıştı valla unuttum ama:/

Neyse geçelim mime;

1) Kullandığım Parfüm:
Davidoff Cool Water ve Tommy girl.

2) Kullandığım Krem :

Genelde krem kullanmıyorum ben kullanmalıyım ama işte aklıma eserse sürüyorum o da dove falan oluyor. Birde güneşe alerjim olduğundan şu sıralar sürekli olarak capportone'nun en yüksek faktörlü güneş kremini kullanıyorum.
3) Okuduğum Kitap:

Twilight'ı bitirdim yeni. Bende bu çılgınlığa kaptırdım kendimi hafta sonu elime geçerse serinin ikinci kitabına başlayacağım. Bir de boleyn kızına başlayacağım aynı anda sanırım.

4) İzlediğim Diziler:

Say say bitmez valla. Nerdeyse bu sezon aynı anda 20 tane dizi falan takip etmişliğim var. Tam bir dizi manyağıyım. Onlardan bazılarını söylemek gerekirse Grey's Anatomy, House, How I Met Your Mother, The Big Bang Theory, Fringe ve devam eder gider bu böyle=)
Şu arada yayında olan True Blood'a sarmış durumdayım. Birde Moonlight'a başladım ama birinci sezonda kalmış dizi üzüldüm. Bu ara vampir havamdayım anlayacağınız.

Heralde bu mimi yapmayan bi ben kalmıştım ondan kimseyi mimlemiyorum. Yapmayan varsa da buyursun toph beni mimlemiş desin yapsın=)

12 Temmuz 2009 Pazar


Bu ara sürekli dinlediğim bir albümü koyayım istedim. Dinleyeniniz duyanınız vardır mutlaka ama dinlemeyen varsa diye yazayım istedim. Bence muhteşem şarkılarda yerinde duramıyorsunuz. En azından ben duramıyorum dans edesim geliyor. Şu bunaltıcı sıcakta kıçımdan ter aka aka dans ediyorum evin içinde valla hiç de şikayetçi değilim bu durumdan.

Bora uzer albümün sahibi. Backgrounduda sağlam biri. Müziğide kaliteli. Ben çok sevdim. Aslında uzun zaman oldu keşfedeli ne zamandır aklımdaydı yazmak ama erteledim. Ayrıntılı bilgi vereyim isterdim ama üşeniyorum yazmaya. O yüzden siz burayı bi ziyaret edin.

Bildiğim kadarıyla iki videosu var. Biri başlığada konu olan şarkı Aramızda bir gerginlik mi var? diğeride Dudaktan dudağa. Şimdi youtube'a girebilen arkadaşlarım bunları izleyebilirler. Giremeyenler için de üzgünüm:/








Albüm baştan sona sıkılmadan dinlenebilir bi albüm olmuş. İndirin diye upload etmeye çalışıyorum ama bitmedi hala:/ biterse linki vereceğim burdan.


Linkimizde burada iyi dinlemeler.

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Hayatım boktandı iyice boktan olmaya başladı. Pazar gününe sınavım dikey geçiş. Ben bi bok çalışmadım. Açıköğretimde 3.sınıftayım bütün derslerimden büte kaldım çünkü kapak açmadım. Bütler eylülde sanırsam (bak onu bile bilmiorm) çalışmamaya devam ediyorum.

Neyim var benim bilmiyorum. Hiçbişey yapmak gelmiyor içimden. Bütün gün pc karşısında oturup film dizi izlemek istiyorum. Bloga da yazı yazasım gelmiyor farkedildiği üzere. Herşeyi boşladım. Hayattan bi beklentim yok. Öyle boşa oksijen harcıyorum. 3 aydır saçlarımı kestiricem diyorum kestirmiyorum. Şu anda istikrarlı tek devam ettiğim şey ingilizce kursu ve belkide zevk aldığım tek şey. Her hafta sonu yazlığa gidiyorum ama daha sezon açılışını yapıpta denize veya havuza girmedim.

Bir de bunların haricinde olduğum bir ameliyatın yanlış yapılmış olma ihtimali var ikinci bir ameliyat gerekiyor doktoruma dava açma üzereyim. Açsam mı açmasam mı kararsızlığı içerisindeyim.

Aşk meşk hayatımı hiç sormayın ne erkek ne kadın hiç kimseyi istemiyorum. Birini beğensem bile uğraşasım gelmiyor. Öyle uzaktan bakıp aa güzelmiş hoşmuş diip geçiorm.

Ayrıca az önce mum kokulu kadınları izledim. Ulan o nası filmdir hayatımda hiç bu kadar bi filmden sıkıldığımı hatırlamıyorum. Nesine olay olmuştu bu film diye düşündüm durdum sonra buldum ha dedim lan toph sürekli hande ataizi memelerini gösterip duruyor. Filmin tarihe bakıorz ee normal olay olması. Filmde bişi anlatılmasına gerek yok boşa meme göster yeter. Zihniyetinizi ben ......Neyse daha bu blogda doğru düzgün küfür etmedim yine etmeyeyeyim.

Aman böyle işte depresif bi yarzı al sana oku!! Fotoğrafta koymıcam bulmak kasıo bu saaatte.

19 Haziran 2009 Cuma


Bildiğiniz gibi capon hatun izmir semalarında bu aralar. İzmir erkeklerini keşfetmekle meşgul. Kendiside blogunda az biraz bahsetmiş benle buluştuğundan ettiğinden falan. Yalan yok tehdit ettim kötü şeyler yazamazsın dedim. Sana verdiğim hediyeyi halka açıklarım dedim. O da korktu pek fazla bişey yazmıyor, yazamıyor.

Biliyorum çünkü başlayacak yok izmir kızları güzel dedilerde yok bi içim su dedilerde geldik gördük izmirli karı olan tophu bi boka benzemiyor yazacak. Sırf kıskançlığından. Şaka bi yana kendisi hem iyi hem kötü bir zamana denk geldi. Şöyle ki havalar çok sıcak gündüz bayılıyorsun evden dışarı çıkmıyorsun akşamda çıkmak için para lazım o da bende mevcut değil. Ama bir yandan da izmirin en güzel zamanları akşamları bile dışarı çıkılamayacak kadar sıcak olmadığı zamanlar. Kordon da çimlere oturup muhabbet etme içme zamanları. Ben kendisini pek gezdiremedim ama ona öyle bi hediye verdim ki sanırım bu ona bütün izmir günleri boyunca yetecektir.


İnatla söylüyorum ona kaydını buraya aldır kızım burda yaşa ankarada yaşanmaz diye ama. Tabi gördü izmirin güzelliğini ben burda okuyamam olmaz diyor. Neyse okul bitince bekliyoruz artık. Fahri izmirli olacak o da yakında ben eminim. Burda geçirdiği zamanlar egenin diğer kıyısında geçirdiği zamanlardan daha güzel olacağından şüphem yok.


Gördüğünüz üzere misafirperveriz başka blogçularıda buralarda görmek isteriz. Zaten bi gelen bi daha gitmek istemiyor belirteyim. Tabi capon gibi sizinde böyle güzel zamanlara denk getirmeniz lazım gelişinizi.


Şimdilik hoşçakalın diyorum. Herhalde akşam ben arkadaşlarım ve capon alsancak taraflarında oluruz sürekli gittiğim burda da adını yazmadan yazdığım mekanı göstereyim ona diyorum.

11 Haziran 2009 Perşembe

Abov ben çok geri kalmışım blog dünyasından. Ortalık yıkılıyormuş da haberimiz yok. Birbirine sataşan sataşana. Adsız yorumlar bırakmalar hakeretlere varan yorumlar yazmalar falan aman aman yani.

Yaz geldi tabi kanı kaynıyor gençliğin. Dolayısıyla blog aleminede yansımış bu sanırsam. Bir iki çift lafım var sadece. Kendi görüşüm tabi. Kim ne istiyorsa yazar abi. Biri isterse am sik sokuş göt muhabbeti yapar sadece blogunda. Başka bişeyden bahsetmez. Bir diğeri regl muhabbetinden ağdasından yada erkek arkadaşının onu nasıl evire çevire yaptığından bahseder. Blog abi bu. Başkasının özeline girmedikçe kendi özelin hakkında istediğin kadar atıp tutabilirsin tek sınır yine kendinsindir. Yoksa bu yazılmaz şu yazılmaz bloglarda diye birşey yok. Olayın güzelliği orda zaten herkese göre değişen kişisellikte yazılar yazılması..

Misal bende bi sevişsem valla yazıcam şuraya bağıra çağıra. O zaman banada mı bok atan çıkıcak. Çıkmasın kardeşim herkesin götü başı kendine, herkesin sevişmesi kendine isterse yazar istemezse yazmaz. Bırakın large olun biraz yavrucuklarım tansiyon yükseltmeye gerek yok, hele sevmediğimiz bir eleştiri gelincede hakarete varan yorumlara hiç gerek yok. Tabi bu adsız yorum bırakanlar ayrı bir yazı konusu olur da ben yazmıyorum. Neden yazmıyorum bana adsız yorum gelmiyor bana dokunmadılar daha ondan. (bana dokunmayan yılan bin yaşasın durumu:P)

Amaan neyse çok çene aldım. İşte şöyle biraz göz gezdirince üzüldüm yazılanlara üstüne gidilen insanlara falan yapmayın böyle şeyler valla gül gibi geçinip gitmek varken. Atmayın birbirinize bok. Hadi bakayım bu da böyle nasihat edercesine bi yazı olsun.


Bu sefer arayı uzun tuttum sanırım yazı yazma konusunda. Ama öyle belirli bi sebebim yok. Aman sınavlarım vardı aman tatildeydim de yazamadım yok iş buldum falan filan. Bunların hiç biri yok valla. Aynı tas aynı hamam. Bildiğin durumlar aynen devam yani.

Değişik ne yapıyor olabilirim diye düşünüyorum da bilemedim. Bi ingilizce kursu var gittiğim daha önce yazmamış olabilirim. Skills hocamı çok beğeniyorum. L.A doğumlu bi amerikan kendisi. Bu aralar pek erkek sevmiyordum ama bunu çok tuttum. Ta ki kendisiyle sevgilisine kıbrıs şehitlerde rastlayana kadar. Hayallerim yıkıldı diyeceğimde yalan bi hayal kurduğum da yok aslında. Adamın türkçe konuşmasını ve dersini seviyorum. Ve evet yakışıklı da ama işte türk kızları onu da rahat bırakmamış ve biri tarafından hemen kapılmış. Şansıma benim.

Ben biraz şişkoyum (birazla ne kastettiğimi bilmiyorum kendimi kandırıyor da olabilirim tabi) bahsetmiş miydim daha önce bilemedim. Neyse olay şu. Bugün anneannem biraz kilo versen kimse tutamıcak seni oyh şu güzelliğe bak falan gibi bişi söledi. Annemde "aslında şimdi bile bakıyorlar da" dedi. O ne demekse artık ne var be şişkolara bakılmaz diye bi kaide mi var ayrıca ben güzelim yani kilom var o kadar aaa. Resmen küçümsedi kadın beni ayak üstü. Neyse kapayalım bu mevzu bahsi kuzuum.

Ya aslında dışarı falan çıktığımda böyle yazcak mevzular çok buluyorum ama ben eve gelene kadar unutuyorum onları. Hatta o kadar ki o an yazıyorum kafamda yazıyı fotoğraf bile belirliyorum. Ama işte naparsın balık hafıza eve gelene kadar uçuyor kafamdan.

Amaan bu da böyle alakasız konusuz bi yazı oluversin. Uzun aradan sonra böyle saçma bi yazıyla geri dönmenin haklı gururunu yaşıyorum efenim. Hahaha. Welcome back o zmn bana:D

dipnot: Fotoğrafta alakasız oldu ama çok istedim koymayı aşığım bu kadına. Kendisi bones diye bir dizide oynuyor bir ara izleyin derim ben.

24 Mayıs 2009 Pazar


Şimdi herkes eurovision hakkında atıp tuttu bişeyler yazdı. Birinci olan şarkıyı beğendi ya da beğenmedi, hadisenin performasını eleştirdi 4. lüğe sevindi ya da üzüldü ama ben bunlarla ilgili bişeyden bahsetmeyeceğim eleştirmeyeceğim. Ha merak eden olursa ben norveçin şarkısını beğendim ve birinci olacağını da önceden dile getirmiştim.

Neyse konumuz şu ki 1993 senesinde bi abla belçika adına yarışmaya katılır. Kıyafetini o kadar beğenmezler ki bu ablanın adı altında 1997'den itibaren her yıl kötü kostümlü eurovision yarışmacısına ödül verilmiş.

Bende yeni öğrendim bunu daha önceden bilmiyordum. Şöyle bi bakındım kimler almışlar bu ödülleri diye. Aslında biz varmıyız diye baktım da yokmuşuz şimdilik. Sizlerle de paylaşayım istedim. Fakat oturup tek tek yarışmacıların hangi kostümlerle bu ödülü aldığıyla uğraşmadım fotoğrafları bulmadım. Daha doğrusu biraz baktımda çok uğraşmak lazım fotoğraf bulmak için vazgeçtim. İsteyen youtubedan videolara baksın canım aaa üşengeç insanım ben. Gelmeyin üstüme.

Ödülü alan ülkelere geçmeden önce size Barbara Dex'in videosunu koyuyorum buraya kıyafetine bakın diye aha bak böyle de iyiyim yani.



İzleyemeyenler varsa hala youtube açamayanlar falan bi zahmet ktunnel tarzı sitelerden girip barbara dex 1993 diye aratıversinler.

Gelelim ödülleri alan ülkelere;
1997 malta
1998 almanya

1999 ispanya

2000 belçika

2001 polonya
2002 yunanistan
2003 rusya

2004 romanya
2005 makedonya

2006 portekiz
2007 ukrayna
2008 andorra
2009 macaristan

İşte ödül sahibi ülkeler de bunlardı. Bu sene ki ödülün sahibi macaristanı belki hatırlayamabilirsiniz malumunuz yarı finallerde elenmişler şahsen bende hatırlamıyorum.

Bu eurovision fırtınasında bişey yazmazsam çatlardım. Herkes gibi de eleştirel bişi yazmak istemedim Barbara dex ödüllerini görünce aha hemen yazmalıyım dedim. Dedim mi dedim evet kabul ediyorum. De hayde benden de bu anca bu kadar eurovision yazısı çıkar işte okuyun ya da okumayın çok da fifi caaağğnım.

15 Mayıs 2009 Cuma


1997 yılında bugün bir kaza kurşunu erkenden doğdu. İşte o kaza kurşunu benim kardeşim oluyor. Bugünde hazırlıklar tamam onun doğumunu kutlayacağız.

Bundan 12 yıl önce birgün annemle babamın konuşmalarına kulak misafiri oldum. " bu yaştan sonra olmaz aldıralım bencede" "evet evet gerek yok kız da büyüdü zaten aldır sen" şeklinde gelişen bir konuşmaydı bu. Tabi atladım hemen hayır ben kardeeeeş istiyorum yaağğğğğğ. Aldırmayın onu falan diye. İlk başta takmadılar beni sonra anneannemide bu isteğime katarak baskıyı artırdık annemle babam üzerinde. Ben ağlama silahını kullandım anneannemde büyük olmanın verdiği saygı silahını kullandı. Ve sonuç da başarılı olduk. Ha sorarsan iyi mi yaptım bilemiyorum. Kendi ellerimle saltanatımı zenginliğimi ilgimi baltaladım. Aileye 4. bi ferdin gelmesi tabi bütçe olarak zorladı bizi hala da zorluyor. Düşünmeden edemiyorum zaman zaman acaba doğmasaydı hayatım nasıl şekillenirdi diye maddi açıdan tabi.

Sonuç itibariyle bir kardeşim oldu bundan 12 sene önce bugün. Hemde 8 aylık doğdu sabırsız adam. Bir de demesinler mi 8 aylık doğan çocukların yaşama ihtimali 7 aylık doğanlardan daha düşük diye. Riskli bi aymış 8 ay küveze müveze kondu işte. Elim kadardı kafası kel iki üç tüy saç vardı, parmakları kürdan kadar.. Anlayacağınız çirkin mi çirkin bişeydi. Bu mu benim kardeşim diye bakıyordum.. Şimdi o elim kadar olan çocuk 12 yaşında 170 boyunda bi adam oldu çıktı. Benden uzun nerdeyse be yuh yani. Ayıcık bi tane işte hem enine hem boyuna her yıl daha da uzamaya devam ediyor. Doktorunun sölediğine göre sonu 2 metreye kadar gidicekmiş gibi gözüküyor hayırlısı..

Şimdi hazırlıklar tamam akşama kutlayacağız bu şımarık, haylaz ayıcığın doğum gününü.. Herşeye rağmen arada kızsamda onunla aramdaki yaş farkından dolayı anlaşamasamda tembel olsa da arada sırada o olmasaydı nası olurdu diye düşünsemde, seviyorum keretayı iyi ki var onsuz olmazmış başımın belası o benim. İyi ki doğmuş benim küçük ama büyük kardeşim..

Dipnot: Evet annemler hep aynı dönemlerde çalışmışlar bende kardeşimde boğa burcuyuz ondan belli hahhaa:D



Bu aralar fena canım sıkılıyor. Evden dışarı adımımı atamıyorum. Eve hapsoldum resmen. Şu günler bi geçsin fütursuzca sürtücem sokaklarda.

Bu ara dikey geçiş sınavı başvuruları var onu halletmem lazım ki canımı fena sıkıyor bu durum. Sınava girmek istiyorum evet ama çalışacak götte lazım o da bende yok işte. Her sabah bugün çalışıcam diye kalkıyorum ama yok yani öyle sik gibi oturuyorum bütün gün pc karşısında. Sonra açıköğretim sınavları varmış ilk sınavların sonuçlarıyla beraber nerede sınava gireceğini de yazan bir kağıt göndermişler. Sonuçlar berbat iğrenç üstüne söylencek söz yok. Eh normal ama bir tanesine bile bakmadım. Çalışmadan girdim. Şimdi sınavlar 30 unda mı neymiş o zamana kadar kim çalışacak da kurtaracak bu notları çok yalan yani. Bu da haybeye gitti.

Ayh içim o kadar daralıyor ki hiçbişey yapmadan oturasım var bütün gün. Ya da sokaklarda sürtesim var. Ulan bu yaptığım herşey para için ilerde iyi para kazanalım diye. Bi sayısal tuttursam düğünde para saçar gibi para harcarım ohh mis gibi.. Çalışmaya da gerek kalmaz okula da.. Parayı saçmanın haricinde iyi değerlendirirsen hayatının sonuna kadar idare edebilecek paran olur. İşte okuyucu bütün gün kıçımı büyütüp bunları düşünüyorum. Bunların hayalini kuruyorum. Sayısaldan para çıksa neler yaparım nasıl harcarım diye kafa patlatıyorum. Ha oynuyor musun diye sor o da yok neden çünkü oynayacak para yok ortada hahaha. Ama olsun ben hayalini kurmaya kuruşu kuruşuna nereye harcayacağımı nasıl değerlendireceğimi düşünmeye devam edeceğim.

Evet evet uslanmaz bir hayalperestim ben. Aşk hayatı içinde geçerli bu hayalperestlik tabi aynı zamanda bir tutam uslanmaz romantiklikte mevcut zati muhteremlerinin bünyesinde. Birinden hoşlanırsam, beğenirsem falan hemen başlıyorum hayallere dalmaya şuraya gideriz şunu yaparız. Şöyle romantik bir ortamda açılırım ben ona yok işte o da bun bekliyormuş gibi kollarıma atılır masallardaki kadar mutlu mesut günlerimiz olur. Off off yok ya benden adam olmaz vallahi bak. Boşa kürek sallamayayım ben. Benden olsa olsa başkasına bağımlı yaşayan -özellikle maddi anlamda- bir asalak olur başkada bi bok olmaz.

Hadi bakalım ben hayallerime geri döneyim. Uslanmamaya devam edeyim ütopylarımla başbaşa bırakın beni lütfen. Giderken kapıyıda kapatıverin cereyan yapmasın..

11 Mayıs 2009 Pazartesi


Dün arkadaşım geldi bana hem hasta ziyareti hem doğum günümü kutlama mahiyetinde. Biraz oturduk bende evde oturmaktan sıkıldığım için dedim ki hadi senle iskeleye kadar yürüyeyim.

Neyse konuşa konuşa yürüdük falan. İskelenin orda ki duraklara geldik bi sigara içelim dedik otobüs görünürlerde yok diye. Biz sigaraları bitirdik tam o sırada bunun bineceği otobüs geldi durağa doğru yöneldik bizde. Tam o sırada işte liseden bi arkadaşımı gördüm. Elim ayağıma dolandı bi anda senelerdir görmüyordum. Ama elimin ayağımın dolanmasının sebebi o değildi. O lisede kendimi farketmemde ki en büyük etkendi. Çünkü biz çok yakın arkadaştık lisedeyken. Daha doğrusu ben öyle sanıyordum. Aslında ben ona aşıkmışım sonradan farkettim.Zaten enteresan bi ilişkimiz vardı. Kıskançlıklar kavgalar falan. Onunla olan lisedeki arkadaşlık ilişkim aslında başka bi post konusu olur. Belki yazarım birgün onu da.

Neyse seslendim işte buna beni görünce çok sevindi içten bi sarıldı. O da otobüs bekliyordu. Toph dedi ben telefonunu alayım senin. Tamam dedim vereyim çıkardı telefonu kapalı açıncaya kadar otobüs gidecek dedim sen yaz numaranı buraya. Yazdı ve otobüse bindi ara beni dedi. Numaraya bir baktım ki ben biliyorum bunu. Hemde ezberden.. Lisedeki numarasını kullanıyor hala değiştirmemiş. Ve ben liseden mezun olalı o kadar sene olmasına rağmen bu numarayı ezberden biliyorum..

O otobüse binince bizde arkadaşımla kaldık otobüs sırasında bekliyorduk. Daha önceden ona olan aşkımı anlatmıştım. Dedim hana sana bahsettiğim kız vardı ya liseden o işte buydu. Belli dedi elin ayağına dolandı bi anda ama güzel kızmış dedi. Sonra onu da bindirdim otobüse ve eve doğru gittim.

Bir süre mesajlaştık lisedeki aşkımla. Msn kullanmıyor, feysbuku yok.. İzmirdeyim artık dedi mutlaka görüşelim.. Tamam dedim ben hastayım biraz iyileşeyim hemen arayacağım seni.. Birkaç gün sonra aramayı düşünüyorum ama heyecanlanlıyım. Ayrıca özlemişim de onu çok.. Doğum günümde iyi bi süpriz oldu bu bana..


10 Mayıs 2009 Pazar


Uzun bir post girmeyi planlıyordum aslında. Çocukluğumdan girip bugüne getirecektim yazıyı falan. Ama kasamayacağım kendimi. Yazmak istediklerimi özetlesem de olur sanırım..

Çocukluğum birkaç travmatik olay haricinde(bugün kimsem o olmamın sebebi travmalar) bütüne bakınca güzel, eğlenceli ve sevgi dolu geçti. Başarısız bir çocuk olmadım ama yirmili yaşlara geçişim sancılıydı, sancısız gibi gözüksede dışardan.. Ve başarısızlıklarla dolu oldu hala daha öyledir.

İşte bir yirmili yaşa daha girdim. 24 yaşındayım ve kendimden beklediğim benden beklenen yerde değilim. Hala ailesiyle yaşayan kendi ayakları üstünde duramayan neye elini atarsa kurutan bir insan oldum çıktım.. Eh o zaman doğum günüm kutlu olsun değil mi? İyi ki doğdum mu acaba?

Dipnot: Her sene doğum günü kutlayan insan sayısı azalıyor. Ne acı! Bu seneyse şu ana kadar yüzyüze görüştüğüm arkadaşım olan hiç bir insan kutlamadı..

3 Mayıs 2009 Pazar


Yurtta kaldığım dönemlerde benim biseksüel olduğumu bilen birkaç kişi vardı. Aslında yurda ilk girdiğimde bunu kimseye söylemeyi istemiyordum. Bir süre sonra her gece oturup sabahlara kadar muhabbet ettiğim üç kişiden ikisine söyledim. Onları bana yakın gördüğümden. Diğer üçüncüye söylememin sebebi, ona güvenmediğimdendi. Başkalarına söyler diye düşnüyordum.

Bir gün ben, beni bilen iki kişiden biri ve bu bilmeyen üçüncü kişi yine mutfakta oturmuşuz muhabbet ediyoruz. Katta bizden başka herkes uyuyor. Bizde her zamanki gibi nescafelerimizi sigaralarımızı içip dedikodu yapıyoruz. Üçümüz arasında bir eve çıksak mı seneye muhabbeti dönüyor. Bende eve çıkabilmem için bu üçüncü şahısa biseksüel olduğumu anlatmam gerek diye düşünüyorum. Zira o dönemlerde istanbula çok sık gidip geliyorum ve bir sevgili adayım hatun var. Eve çıkarsam o da bana gelip gider bu durumda da ev arkadaşlarım olacak insanlara söylemem gerekir diye düşünüyorum. Ama ona söylemekte korkutuyordu beni.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, muhabbet eşcinsellik üzerine dönmeye başladı. Beni bilen arkadaşım diğerini sıkıştırıyor ki eşcinsellik hakkında ne düşündüğünü öğrenelim ona göre bende son kararımı verip ya söyleyeyim yada söylemeyeyim diye. Baktık ki bizimkisi hoşgörülü hatta meraklı bir de bu konulara söylemekte bi sakınca görmedik.

Yolunu yordamını yaptıktan sonra, ben dedim benim bi sırrım var eğer eve çıkıcaksak bunu bilmen lazım falan. Bu da geyiğe vuruyor " ne lan çift cinsiyetlimisin puhahah" falan diye. En son yine geyiğe vurduğunu sanarak lezbiyenmisin yoksa dedi. Ben de güldüm ona yakın bişey biseksüelim dedim. Bu ana kadar bunu sölediğim insanlarda birçok farklı tepkiler almıştım ama böylesini hiç almamıştım. Masada oturuyorduk, o benim tam karşıma denk geliyordu. Bana baktı ve bluzunu aşağı çekerek göğüslerini gösterip "ne yani sen bunlarıda mı seviyorsun?" dedi. O an şok geçirdim ne yapacağımı bilemedim. Bir an duraksadım. Benimle birlikte diğer arkadaşımda şok geçirdi. Ben kekeleyerek bir evet dedikten sonra bizi bir gülme krizi tuttu. Sonra dedim tamam kapa hadi onları yeter bu kadar şamata..

İşte böyle enteresan bir coming out hikayem vardı.. Sonrasında aynı kız benim lezbiyen bi arkadaşıma alenen de asılmıştı.. Çok meraklı hatundu vesselam. Ama işte güzel değildi sorun orda hahaha.

fotoğraf

26 Nisan 2009 Pazar

Hello Malatya

yok böyle bişey üstüne yorum bile yapamadım şu an=) sadece izleyin:D ama siz yorumlarınızı eksik etmeyin:D


24 Nisan 2009 Cuma


Babegazelle mimlemiş beni. Konumuz merak ettiğin bloggerları kafada canlandırma ve bunu yazma. Çok zor bişey aslında bu. Başklarının yazdıklarını okuduğumda da hem bende yazmak istedim hemde düşününce zorlandım. Şimdi de öyle oluyor.

Başlayalım bakalım.

Siminya; Babegazelle'ninde dediği gibi böyle bi fırsat verilse çok şey olacakmış izlenimi veriyor yazıları bana. Sosyoloji okumak hatta akademisyen olmak cidden yakışır siminyaya=). Tip olarak da minyon esmer hafif dalgalı saçlı bi hatun gibi geliyor bana ne kadar doğru bilemeyeceğim.

Cesetizleri: Ben cesetizlerini böyle minyon kıvırcık saçlı biraz da fırlama bir hatun olarak düşünüyorum. Hani arkadaş grubunun içinde vardır ya fırlama tipler, grubun en eğlenceli insanıdır falan. Bana öyleymiş gibi geliyor işte.

Babegazelle : Uzun boylu, düz saçlı, beyaz tenli ama saç rengi koyuymuş gibi geliyor. Yüz hatları yuvarlak deil ama çok keskin de değil. Kısaca güzel bi hatun bence=) Hani istese manken falan olabilir gibi:D

Başka varmı merak ettiğim diye düşünüyorum da diğer merak ettiklerimin bikaçını gördüm ztn. Sanırım bu kadar. Mimi isteyene paslayabilirim söyleyin yeter=))

Dipnot: blog için görsel malzeme bulamıyorum deli olacam. Yazıyı yazıyorsam bir saat fotoğraf aramakla geçiyor zamanım ama ı-ıh bulamıyorum. Öff.


22 Nisan 2009 Çarşamba

Asosyal


Geçen gece yeni insanlarla tanıştım. İstanbul'dan bir arkadaşım gelmişti. Gitmeden önce son birkez görüşmek için alsancağa gittim. Doğal olarak birkaç arkadaşıyla falanda buluştuk son kez görüşücem muhabbetine. Bu gibi durumlarda çok çekingen bir insan olurum. Kalabalık masada iki kişiden fazlasını tanımıyorsam eyvah ki ne eyvah durumları yaşarım.

Ge.en günde böyle zamanlardan biriydi. İstanbul'dan gelen arkadaşımın arkadaşlarının yanına gittik oturduk. Bir bira söyledim hemen kendime. Çünkü insanlarla iletişim kurmam için birkaç bira içmem gerekiyor. Özellikle ilk birayı bitirene kadar elimi ayağmı nereye koyacağımı bilemem. Suratımda salak bir sırıtma olur. O gerzek sırıtışımla insanların yüzüne bakarım onlar konuşurken sonra onlar bana geri bakmadan çekerim gözlerimi hemen, göz temasından kaçınırım. İşte o günde böyle başladı. Ben ortamdaki muhabbeti dahil olmadan sessizce dinlerken, bir ara suskunluk olduğunda karşımdaki kız bunu fırsat bilip " ee toph sen neler yaparsın" dedi. Arghh. "ı şey ben işte okulu bitirdim buralıyım öyle evde oturuyorum işsizim falan filan" klasikleşmiş cümlemi yapıştırdım. Normalde benimde ona sen naparsın dememden sonra konuşma orda bitmeli ve o da arkadaşlarıyla konuşmaya devam etmeliydi. Ama öyle olmadı beni konuşturdu sorular sordu, masada ayrı bir muhabbet dönerken biz ikimiz konuşmaya başladık. Bir anda çenem açıldı( içtiğim biraların da etkisi var tabi) laf lafı açtı derken koyu muhabbete giriştik. Tam o sırada benim arkadaşım gitmem lazım ben dedi. Normalde ayrı yerlere gidiyorduk ama hani o gidince masada tanıdığım insan kalmayacağından bende çantamı falan toparladım bira parası çıkardım cebimden gitmeye hazırlanıyordum ki gitme sen neden gidiyorsun bizle takıl dediler. Ik mık dediysemde ilk önce ulan Toph nolacak be yemezler ya seni kır şu asosyalliğini at çekingenliğini üstünden takıl vaktin var iznin var daha ne. Ve eve gitmedim.

Hayatımda hiç böyle birşey yapmamıştım. Çok sevimli insanlardı ama onlar o kadar sıcak olmasalar bana karşı yapamazdım da belki ama bütün geceyi onlarla geçirdim. Kordonda çimlerde içki içtim, ordan kalkıp onların evine gittim falan güzel bi gece oldu. Sonrada beni evime bıraktılar. Ha tek kötü yanı aralarında bi çocuk vardı bana asılma eğilimi içerisindeydi, ha hakkını yemeyeyim öyle öküz gibi asılıp rahatsız etmedi ama herkese telefonumu verirken doğal olarak ona da verdim de vermeseydim iyi olacaktı. Beni eve bırakan kişilerden biri de bu çocuktu. Yolda niyetini açıkça belli etti derken can alıcı soruyu sordu erkek arkın var mı? (daha önce yaptığım salaklıklar aklıma salisede geldi ve hemen saniyesinden yanıtladım sorusunu) evet var! Biraz olsun hayatımı kurtarır sandım bu cevap, aslında öylede oldu ama işte alkolünde etkisiyle bizim kapının önünde en son bana iyigeceler öpücüğü( amerikan filmleri klasiği işte) vermeye kalktı ama ben onu da iyi bir manevrayla savuşturmayı başardım. Sağ salim evime girdim. Tek sorun ertesi gün sürekli aramasıydı argh!! Açmadım tabi.

Neyse beni bu arkadaşlar çok sevmiş olacaklar ki bugünde çağırdılar dışarı yine gittim yanlarına bende onları çok sevdim çünkü. Böyle sosyalleşmek o kadar da kötü birşey değilmiş aslında güzel oldu sevdim bu işi. Neyse okuyucu bu asosyal blog yazarı ilk defa böyle bi sosyalleşmenin heyecanını yaşıyor seninle paylaşmak istedi budur yani=))

18 Nisan 2009 Cumartesi

Kim bilir?

Aylar önce bir gün çok eğlendiğim bi gece, biri geldi ve önce benimle dans etmeye başladı sonra da dudaklarıma yapıştı( ama bir öpüşme deildi yanlış anlaşılmasın yanaktan öper gibi). O gece birçok yerde karşılaştık o insanla.

Ertesi hafta aynı mekana gittiğimde orda çalışmaya başlamıştı. Artık ne zaman gitsem onu görüyordum. Tabi çalıştığı için o ilk karşılaştığımız gecede ki gibi sarhoş olmuyordu. Ama beni hatırlıyordu ve muhabbet ediyordu. Bu muhabbetlerimiz sırasında adını öğrendim, neden çalıştığını öğrendim falan. Kendisi başka bir ülkede yaşamak için para biriktiriyormuş o yüzden girmiş işe. O parayı biriktirincede işten çıktı ama aynı mekana gitmekten vazgeçmedi. Artık her hafta karşılaşır olduk. Kendisinin isim hafızası yok ben onun ismini bilsemde o benimkini bilmiyor. Zaten bende bi kere söyledim ismimi bir daha ne o sordu ne ben söyledim. Böylede garip bir durum.

Güzel bir insan ben beğeniyorum kendisini. Bir süre sonra o mekan haricinde heryerde karşılaşır olduk garip oldu. Kadere inanmam tesadüf desen bana göre herşeyin bi sebebi vardır garip tesadüflerin bile. En son onu gördüğümde gitmek istediği ülkeye gitmek üzereydi birkaç haftası falan kalmıştı gitmesine. Artık görmem bir daha iletişim kuramam diye düşünürken bugün yine gördüm. Normalde hiç gidip oturmadığım bi yerde sadece birası ucuz paramız yok diye gittiğimizde yoldan o geçti. Seslendim geldi yanımıza sarhoştu yine. Naber nasılsın da sonra deidm ne zamn gidiyorsun haftaya hafta sonu yokum bu son zamanlarım dedi. Nasıl iletişicez senle dedim feysbukunu verdi. Az öncede ekledim hatta. O daha eve dönmemiştir büyük ihtimal yarın falan görür kabul eder falan.

Ha şimdi bunu neden mi anlattım. Arkadaşlarım ne zaman onunla karşılaşsak geyiğine Toph'un sevgilisi geliyor, Toph sevgilisiyle konuşuyor falan diyordu. Tamam İzmir küçük yer ama böyle barda tanıştığım hiçkimseyle de bu kadar saçma sapan yerlerde karşılaşmamıştım. Bu kadar çok muhabbet etmemiştim (eddie hariç onunla tanışmayı konuşmayı ben çok istemiştim sonunda da zaten sadece arkadaş olabilidk). Ama bunun durumu farklıydı kader mi desem ne desem bilemiyorum. Bir insanla bu kadar çok karşı karşıya geliyorsam ki belki bir ay adını bile bilmiyordum bu işin içinde bi iş olmalı diye düşünüyor insan. Kim bilir sadece iyi arkadaş oluruz yada başka bişi ama garip bir durum. Ben pek sık böyle şeyler yaşamam. Bir başkası olsa belki benim yerimde daha farklı şeyler yaşanırdı ama bilemiyorum işte. Belki de saçma sapan düşünüyorum şu an. Bu kadar karşılaşmamız, sürekli tesadüfi karşılaşmalarımız bir anlam kazansın istiyorum belki de. Kim bilir? Ben zamanın bana getireceklerini beklemeye devam ediyorum. Bakalım sonu ne olacak. Hoş bunu diyorum da büyük ihtimal cumaya dönmemek üzere Türkiye'den gidiyor. Bir bok olacağıda yok öyle saçmalıyor da olabilir. Böyle birşey işte anlatmak paylaşmak istedim sadece.

16 Nisan 2009 Perşembe


Bu gece ev bana kaldı. Daha doğrusu kardeşim ve bana. Ama onunla konuşmuyoruz. Aslında ben konuşmuyorum ama o farkında değil. Neyse ayrı odalarda takılıyoruz zaten, salon bana ait olunca kendimi evde yalnızmış gibi hissediyorum.

Uzun zamandan sonra evde bi bakıma yalnız kalmak hoş oldu. Özlemişim bu durumu. Daha doğrusu kendi başıma kalmayı özlemişim. İki seneden sonra son bi senedir sürekli aileyle iç içe olmak garip bir duygu. Bazen iyi bazen kötü. İnsan alışıyor yalnız yaşamaya, yanızlığını sevmeye başlıyor. Rahatlığını, hesap vermeme durumunu, özgürlüğünü derken bir anda evine ailenin yanına dönüyorsun. Kendi kararlarını kendin verirken kimseye sormadan, durum tersine dönüyor herşeyi sormak zorunda kalıyorsun, osursan izin alacaksın o raddeye geliyorsun. Durum böyle olunca bu gibi bir günlük evin sana kalması durumları falan çok büyük bir olay gibi geliyor. Aslında bi bok değil de işte avutuyoruz kendimizi böyle.

Hava kararsın, ev yapımı şarabaımı açıcam bir kadeh koyucam izlenmeyi bekleyen dizileri filmleri izleyeceğim pcden. Ayaklarımı da uzatıcam, bir elimde şarabım bir elimde sigaram karşıda filmim yada dizim oh var mı benden keyiflisi. Zaten şu hastane sorunsallarınıda halletmişim, herşeyi düzene sokmuşum. Kendime hediyemdir bu gece o zaman.

14 Nisan 2009 Salı

Yeni tema

Bahar geldi, karanlık depresif bir blogum olmasın dedim tema değiştirdim. Ama ben ne zaman bir tema beğensem hep sorunlu oluyor. Anlayamadığım içinde sorunlarını düzeltemiyorum. Üç saattir uğraşıyorum nerdeyse ama yok yani. Yazılarım bir garip duruyor. İlk paragraf yarım çıkıyor falan anlayamadım. Oysa ki temayı çok sevmiştim. Bir bilen varsa bana yardımcı olsun nolur?

Bunun haricinde bence sade güzel bi tema oldu aslında. Siz de sevip sevmediğinize dair oy verin emi canlarım. Bende ona göre olmazsa bir daha değiştiririm temayı. Hiç olmadı eskisine geri döneriz artık. Bir de güzel bir headerım olsa süper olacak. Tabi şu sorunuda giderirsem, yoksa başka bi tema bulmam gerekecek.

Neyse bekliyorum yorumlarınızı, oylarınızı falan hadi bakiim.

Bir mimim vardı günler öncesinden. Lasombra mimlemişti. Sonra yazarım deyip unuttum şu an aklıma geldi. Hemen yazayım dedim. Ama mimin konusunuda unutup hemen lasombranın blogdan kopya çekmeye giriştim. Ve çektiğim kopyadan sonra söylüyorum mimizin konusu; sahalarda görmek istemediğim hareketler nelermiş.

Şimdi aslında çok da düşünmemiştim bu konu hakkında. Ne yapalım şimdi güzel kafamızı yorup birkaç birşey çıkarmak lazım, tabi yine kopya çekeceğim :D Başlıyorum.

*En başta aklıma gelen, şu müzik olayıdır. Açarsın blogu tam okuyacaksın çat müzik devreye girer, elim ayağıma dolanıyor o sırada hemen aramaya başlıyorum nerden kapatıcam nerde lan bu mp3 şeysi diye bakınıyorum. Deli oluyorum bulamazsam zaten çat diye çıkıyorum hemen yazıyı falan da okumadan. Gayet sinir bozucu bi hareket kendisi. Hiç beklemediğiniz anda birşeyler çalmaya başlamasını sevmiyorum panik oluyorum.

* Uzun yazıları sevmiyorum diyeceğim ama şöyle ki bazı kimseler hem uzun hem karışık yazıyorlar. Uzun ve süslü cümleler başını okuyup sonunda doğru geldiğimde başını unutuyorum. Birkaç kere okumam gerekiyor ve yazının tümü böyle olunca sinir bozucu oluyor. Sakın bok atmayın okuduğunu anlamıyorsan biz napalım diye okuduğunu anlayan bir insanım ben gayet sadece gereksiz süs ve uzatılmış cümleler yoruyor beni.

* Temada önemli aslında her ne kadar kendim tema olayını beceremesemde, bazı temalar var ki göz yoruyor çok süslü çiçekli böcekli renkli ıvırı zıvırı bol oluyorlar yoruluyorum bakarken. Sade en güzeli.

*Reklam olayı var birde, bloga girer girmez açılan bilimum pencereler deli ediyor beni. Blogun sağında solunda reklam olabilir yeter ki ben tıklamadan açılmasınlar. Deli oluyorum, ve yine panik oluyorum nerden kapıcam edeceğim diye.

Sanırsam bu kadar, aklıma bişey gelmiyor başka. Kişisel blog. moda blogu teknoloji blogu vs. farketmez okuyabildiğim sürece her tür kategoride ki blogu sevebilirim. O yüzden onun ayrımına girmiyorum. En özelini yazan bloggerların yazılarını da okurum az özelini yazanı da onun da ayrımına girmiyorum. Anlatımı akıcı ve sevdiğim bir dille yazılsın yeter. Yalnız en çok başına gelebilen her türlü olayı esprili bir dille anlatabilen bloggerların bloglarını daha bi keyifle izliyorum ve heyecanla yeni yazılarını bekliyorum.

Ha son olarak, türkçe yazalım bi zahmet dilimizi katletmeyelim kendi alfabemizde bulunan harfleri kullanalım. W'lar q'lar x'ler falan olunca bir yazıda okuyamıyorum çünkü bir bok anlamıyorum. Hatta bu konuda önyargılıyım bu harflerin sadece birini kullanarak abartmadan yazan ve hatta güzel yazan bir blog bile olsa okumam hayatta ( ha millette toph benim blogu okusa diyordu ya neyse).

Benim görmek istemediğim, hatta bazılarını görmeye katlanamadığım hareketler bunlar. Bu seferlik kimseyi mimlemiyorum. İsteyen olursa söyleyiversin hemen itinayla mimlerim.

Edit: Claire de lune hanfendiyi mimliyorum.

9 Nisan 2009 Perşembe

Forsaken beni mimlemişti. Hemen yazamadım kusura bakmasın=). Tam ne yazsam nasıl yazsam diye düşünürken bir mimde nehirselden geldi=) O ödül olduğu için onu sona saklayarak erkek olsaydım mimiyle başlayacağım.

Şimdi ben erkek olsam en birinci yapacağım hareket, ayakta işemenin zevkine varıp üstüne bir de işerken adımı yazardım. Adım da arda olurdu kesin. Bir kere yakışıklı bi adam olmazdım ben ama karizması bir hayli yüksek bir adam olurdum kesin. Kız konularında öküz, odun tipli adamlardan olmazdım karşımdakine kendini değerli hissetiricek kadar hassas,romantik ama yeri gelincede maço bir adam olurdum. Herşey dengeli olacak. Bir de gizemli bir tarafım olurdu ki zaten benim karizmamı yüksek tutan da bu olurdu. Erkek olsaydım iddia ediyorum isteyip de tavlayamayacağım kadın olmazdı benim.Hmm başka ne olurdu diye düşünüyorum da klasik herkesin yazdığı gibi sabahlara kadar sürterdim olayını özellikle yapmak istemem çünkü bilmediğim bişey değil. Onun yerine askerlik anılarını sürekli anlatmanın ne demek olduğunu anlamaya çalışrdım. Askerden dönünce neden sürekli olarak o anılardan bahsedildiğini büyük ihtimalle kendim de yapınca anlardım. Erkek olmanın verdiği bir getiri olsa gerek. Sünnetide bana soracak olsalar yaptırmazdım ama sormayacaklarına göre şen şakrak eğlenceli düğünlü dernekli pipi kesme merasimi bana da yapılırdı. Sanırım buna anlam veremezdim. Neden pipimden bir parça gidince erkek olduğumu anlamazdım. Birde ben boyum uzun olursa basketbolcu ortalama bi boyum olursada kesin futbolcu olurdum. Her iki sporu yapmayı şimdi bile seviyorum zaten bir de düşünün erkek olunca nasıl seveceğimi. Fanatik, holigan falan olup maçlarda küfür ederek rahatlayacağımı sanmıyorum ama. Ha bir de şey var arabada koltuğun altına koyacağım levyeyi bir gün cidden kullanırdım. Artist bir şekilde yolun kenarına çekip arabayı, el frenini sert bir şekilde çektikten sonra, levyeyi alıp en sinirli ve artist şekille arabadan iner ve diğer adamı döverdim. Dayak yeme ihtimalim olduğunu sanmıyorum. Sevişme konusunda da kadınların arasında efsane olurdum kesin. O kadar eminim. Ha pisuvara işeme meseleside var bak. Sıra beklemek yok kapı kitlemek yok gir içeri dal aç fermuarı çıkar pipiyi işe, salla çek fermuarı çık git oh bee:D Güzel bir deneyim olurdu kesin. Sanırım erkek olsam bunları yapardım şu anda aklıma başka bişey gelmiyor. Bir gün efsanevi bir çocuk duyarsanız, yakışıklı olmayan ama karizması yüksek, sporcu ve kadınlar arasında kulaktan kulağa yayılan biriyse bilin ki o benim ya kardeşimdir ya da yeminimi bozup doğurduğum çocuktur hahaha:D Bu mim claire de lune ve lasombraya paslıyorum. Eğer mimlenmemişlerse onlardan duyalım bir de erkek olsalar naparlarmış.

Şimdi geçelim diğer mime. Bu ödül olayı sanırım kaç kişiye veriliyor, noluyor pek bilmiyorum ben. Belirli bir sayısı varsa kusura bakmayın. Ayrıca seçmekte zorlanıyorum çünkü takip ettiğim her blogu severek okuyorum ben. Ödüllerime gelince;


HISWALT
Antiparadigma
Dominatrix
ESTHER'in KAZANI
Babe
PuCCa GüNLüK
Missipipi

adlı bloglara veriyorum. Tepe tepe kullanın efenim=))

5 Nisan 2009 Pazar




Başım çatlıyor. Alışkın değil tabi bünye haftanın 7 günü erken kalkmaya. Bu hafta resmen işkence gibi geçti. Tavuğa döndüm yarımda yatıp 7 de kalktım hep:/ Yarında erken kalkıcam, ondan sonraki günde öff.


Bu iş meselesi var ya hani işte onun için erken kalkıp şirkete gidicem yarın. Ama ben izinliyim nasıl mı? Burda açık açık yazmayacağım ama o beni işe almak isteyen kadınla konuşurken herşeyi açık açık söyledim. Ufak bir değişiklik olacak bende o yüzden kıyafet alamam dedim, alırsam bi hafta giyer sonra bir daha giyemem o yüzden almayacağım. Şu bana izin veridiğiniz bir aylık süreçte kıyafetimi sorun ederseniz gelmeyeyim ben dedim. Ama hatun o kadar istekli ki artık neyin isteğiyse bu ne çıkarı varsa, sorun değil kotla conversele gel ama yeter ki gel dedi.


İşte bundan sebep bende geçen hafta falan gittiğimde hep kotumu conversimi giyip gittim. Ama insan çok rahatsız oluyor. Topuklu ayakkabısını, takımını giyip gitmiş gayet şık hatunların arasında garip hissediyorum kendimi. Yarında yine aynı şey olacak. Neyse nası olsa çalışmaya başlamadım ben biraz takılıp bir bahane bulup kaçarım erkenden. Kendimi çok fazla kötü hissetmeye gerek yok. Bildiğin ezik gibi duruyorum. Ah be kadın ne hallere düşürdün beni. Para kazanıp kazanmayacağımda belli değil. Satış yaparsan para alıyorsun belli bir maaş da yok. Bakalım ne kadar dayanabileceğim.


Bu arada varsa bireysel emeklilik sözleşmesi satın almak isteyen bana gelsin hahaha. Para kazanayım biraz :P Üf şaka maka gece rüyalarıma giriyor bunalıyorum falan işe başlamadan sıkıntısı başladı iyi mi. Ayrıca şu perşembe günkü olayında sıkıntısı var üstümde ee tabi kolay değil. Neyse güzel olacak herşey eminim.

3 Nisan 2009 Cuma

Yarın sabah sınav var ve toph hiç bişey bilmiyor. Sallayıp çıkacak sınavdan ne güzel değil mi?

Bugün hayatımda ilk defa tanımadığım birinden sigara istedim. (sarhoşken dans edilen mekanda istenilenler sayılmaz) Arabayı park ediyorum, otoparkçıda gel gel falan diyor. Neyse park ettim indim arabadan, canım nasıl sigara istiyor. Hani bıraktık ayağına yanımda da sigara yok, alamam da anneme yakalanırım korkusuyla. Koyver gitsin dedim kendi kendime o bana gel abla gel diyen otoparkçıdan istedim bi tane sigara.

- " pardon sigaranız var mı hiç. Aslında bıraktımda bir tane için almak istemedim, çok da canım çekti" (biraz daha kassam hayat hikayemi anlatacağım adama hahha. Adama ne açıklama yapıyorsun ebe gerzek istedin al ve git dimi?)
- "Var da benim sigaram kalitesiz be abla" (adam tabi şaşkınlık geçirdi sigara isteyince sen içermisin ki bundan demeye getiriyor.)

Hiç umrumda olmadı aldım. Kalitesiz dediği sigara da lark ki benim içmişliğim vardır yani. Kömür gibi resmen. Ama o an umrumda olmadı aldım bi de üstüne çakmak istedim yaktım içe içe gittim. Arkamdan bir garip baka kaldı amcam:D

Ben birşey daha anlatacaktım bugünle ilgili ama unuttum. Neyse bu sigara hikayesiyle idare ediverin. Bende bu arada annemden çaldığım sigarayı içeyim:D

2 Nisan 2009 Perşembe

Sevişgen Mod

Bahar geldi bahar sevişgenleri arttı. Ama bana bahar alerji ve yorgunluk olarak geldi. Sevişgen modumda değilim hiç. Niye böyleyim ben acaba aseksüel mi oldum artık. Normalde böyle olmaması gerekiyordu.

Tamam her sene bi bahar yorgunlu çöker üstüme alerjide cabası ama ne bileyim sevişgen ruhumu kaybetmemiştim hiç. Sevişemesem bile içim kıpır kıpır dolanırdım. Bu seneyse uyumaktan başka hiçbişey yapmak istemiyorum. Uyuyayım akşama kadar sonra gece yaşayayım. Evdeysem diziler, filmler izleyeyim, kitap falan okuyayım istiyorum. Yok dışardaysam kusana kadar içeyim istiyorum. Ama birini bulayım biriyle iki fingirdeyim havam hiç yok yani.

Bir garibim yani. Bahar geldi ağzıma sıçtı benim. Baş ağrılarım falan arttı. Uykusuzluktan. Ayh yine bir sitem dolu post daha yazdım ya hadi hayırlısı.

Bu hafta hergün sabahın köründe kalkmak zorunda kaldım. O kadar zor kaldı ki anlatamam. Öğleden sonralarımı uyumamak için direnerek geçirdim. Akşam 7 gibide dayanamayıp sızdım hep.

Ben yaklaşık bir ay sonra işe başlıcam. O zaman ne bok yiyeceğim bilmiyorum. Ofiste mi sızıcam. Millet harıl harıl işini yaparken ben masa başında uyurum artık. Uf bu işte boktan bi iş zaten. Satış yapmadın mı para yok. Eşşekler gibi çalış didin ama satış yapamazsan para alamazsın. Nerden girdim ben bu işe bi bilsem.

Ömrümde de böyle bişey görmedim. Resmen işi istemediği belli edecek herşeyi söyledim. Kadın bi tutturdu sen bu işin okulunu okumuşsun mutlaka çalışmalısın da şöyle de böyle. En son şahsi işlerim var onları halletmeden başlayamam dedim ona rağmen kadın bana izin verdi tamam işlerini hallet bi ay sonra geldi. Hahahah yok böyle bişi. Beni işe alarak ne kazanacaksa artık.

Neyse bu iş muhabbetinden de sıkıldım. Daha işe başlamadan soğudum. Yok ya benden adam olmaz valla bak. Ne bu canım millet harıl harıl iş ararken ben buldum bide başlamadan nasıl gideceğim nasıl yapacağım diye düşünüyorum. Bende işde çalışacak göt yok ben bunu anladım.

Öf yani çok bunaldım. Herşey bi rayına otursun artık. Bende ne istediğime bi karar versem. Açıköğretim sınavları var bu hafta sonu gram bişi bilmiyorum. Kapak açmadım. Sallayıp çıkacağım. Benim daha öncede bi açıköğretim deneyimim olmuştu. Yok yani ben yapamıyorum. İlla biri bana anlatacak dersi ben not tutacağım o notlara çalışacağım yoksa böyle al kitaptan oku gir sınava olayını yapamıyorum. Ama eşşek gibide yapmam lazım. Neyse bu sınavları böyle geçirelim de önümüzdekilere bakacağız artık:/

Bir dertliyim, bir dertliyim sorma gitsin yani. Buraya da bişey yazmak istemiyorum. Daha doğrusu böyle bayık şeyler yazmak istemiyorum. Ama ben kendim bayık olunca eğlenceli yazılarda çıkmıyor bünyeden. İdare ediver artık okuyucu.

31 Mart 2009 Salı

Pff

Şimdi kim kalkıp eğitime falan gidicek bu sıcakta yieaa! Çok canım sıkılıyor. Zorla iş sahibi yapacaklar istemiyorum ulan!

27 Mart 2009 Cuma

Sevgili antiparadigma tarafından mimlenmişim. Tam zamanında gelen bi mim yazmak isteyipte yazamadığım bi zaman.

Mimin konusuna gelince, kalbinizi çalan eylemsel hareketler imiş. Aslında madde madde sıralayabilirim bunları ama, o maddeleri sıralarken kimi düşündüğüme göre değişir. Her kalbim çalındığında farklı bi harekete tav olmuştum. Hiç belli olmayan şeylere. Bir genelleme söz konusu olabilir mi diye düşünüyorum ama biraz zor. Bir düşünelim şimdi.

Şimdi kimse yok öyle birşey demesin biri dikkatinizi çektiğinde tipiyle çekiyordur. İster çirkin sevin ister güzel farket tipine bakarsınız. Bende öyleyim tipine bakarım, güzel-yakışıklı olması önemlidir ama bunun yanında bir spesifik özellik ararım sadece onda olan. Bu genelde bir mimik olur bir hareket olur hem güzel-yakışıklı hem de dediğim bu özellik varsa tamamdır. En başta dikkatimi çekmiştir. Artık bir süre onunla ilgileneceğimdir.

Fiziksel özellikleri bir kenara bıraktıktan sonra geçelim hareketlere düşüncelere falanlara filanlara. Neyse ilgimi ilk başta çekmeyi başaran kişiyle tanışmışsam bir şekilde konuşuyorsam falan kafaca uyuşmayı beklerim. Yanındayken kasmasın beni isterim kasıntı olmayayım kendim olayım, söylediklerimi anlama yetisine sahip olsun ve benim anladığım dilden konuşsun.

İlgiyi seven bir insanım ilgi gösterilmesinden hoşlandığım kadar da ilgi gösteririm. Ama dengesizlerden çok çekiyorum. Karşımdaki net olsun ya ilgisiz kalsın bana ya da ilgili. Bir gün dünyanın kendimi dünyanın en güzel insanı, en önemli insanı gibi hissettirirken, ertesi gün köpek boku gibi hissetirmezsin kendimi. Bi öyle bi böylelerden sıkıldım. Net ol, ya iste ya isteme ama yeter ki net ol. Parmağında oynatma aklımı bulandırma. (çünkü ben gerzek bi insan olarak böylelerine tutulurum aşık olurum sonra da üzülürüm kendime kızarım. saygımı yitiririm).

Süprizlerden hoşlanmam, kötü süprizlerden, benden bişey saklanmasın, güven duygum zedelenmesin isterim. Beni paranoyaklaştırma kötü bişey de olsa doğruyu söyle yeter. Çok severem herşeyi affedebilecek kadar büyük bir kalbim var evet.

Jestler herkesin ilgisini çeker, banada güzel jestlerle gelebilirsin tav olurum hemen yüzüm güler, gözlerimin içi parlar, dondurmayı aldırmayı başarmış beş yaşındaki çocuk gibi mutlu olurum.

Böyle şeyler geldi şimdilik aklıma daha fazla bilemedim ne desem. İlk başta sölediğim tip ve mimiklere örnek verecektim ama vazgeçtim, anlatamadım. Şu ana kadar hoşlandıklarımın hepsinde değişik şeyler olarak karşıma çıktı bunlar çünkü. Hadi küçük bi örnek vereyim tip olarak çok güzel sayılmayan eh fena değil kategorisinde olan birinin kemerli burnuna tapardım, bayılırdım. Evet kusur severim, kusursuzluktan hoşlanmam.

Sanırım yeterli olmuştur. Olmadıysa da elden bu geldi ancak. Şimdi birilerine paslamamız lazım değil mi bunları. Eğer mimlenmemişlerse, missipipi , lasombra , lolla , forsaken, fiktirella ' yı mimliyorum. Varsa mimi isteyen başka mimlerim efem..

24 Mart 2009 Salı

Biraz Zaman..

Blogu çok boşladım bu ara. Ama o kadar çok şey oluyor ki fırsatım olmadı yazmaya. Ya da yalan söylemeceğim fırsatım oldu ama yazmak istemedim. Bazı şeyler var ki yazmayacağım da ama çok canımı yaktı.

Kendimde sevmediğim birşey varsa o da gereksiz şeyleri kafama takıp, bunlar yüzünden acı çekmek. Salaklık edip üzülüyorum hep. Bir kere değil iki kere değil her zaman böyle olan bişey bu ve ben her zaman aynı hatayı yapmaya devam ediyorum. Hata mı onu da bilmiyorum da içimden gelen birşeyle kafama takıp üstüne üzülüyorum. Hemde inanılmaz üzülüyorum. Şurda bile üstü kapalı bahsederken içimin acıdığını hissediyorum.

Bu gereksiz triplerimden kurtulmanın bir yolu olmalı. Ama ben bunca senedir bulamadım. Umarım bir gün bulucam. Yoksa her seferinde bu takıntılar yüzünden, acı çekmekle yaşanılmaz.

En kısa zamanda gereksiz yazılarımla, saçmalamalarımla geri döneceğim. Biraz zaman sadece kendimi toparlamak için.

Dipnot: Hoş aslında kimsede neden bişey yazmıyorsun, nerdesin demiyor. Sanki öyle söyleyen varmış da bu yazıyı yazıyormuşum gibi algılanmasın. Kendime not düşüyorum bu yazıyı yazmakla.

11 Mart 2009 Çarşamba

Pink'in sober şarkısına çektiği klibi görmüşsünüzdür mutlaka. Kendiyle seviştiği bir sahne var çok dikkat çekici. Şimdi kimle konuşsam bu klip hakkında " abi çok şahane değil mi?" "kendinle sevişmekten daha güzel bişey var mı ya?" "kızım ben kendime aşığım zaten biliyorsun bir de öyle kendimle sevişebilsem süper olurdu, kimseye gerek kalmazdı" vs. diye bir sürü şey söylüyorlar.



Lan çevremdeki herkes mi narsist olur. Şu klipte gördüler ya. İçlerinde ki narsist ortaya çıktı. Herkesin kendiyle sevişesi geldi. Noluyorsunuz bil silkinin kendinize gelin be! Kızdırmayın beni.

Bence insanın kendiyle sevişmesi kada kötü birşey olamaz. Ya bi düşünsenize keşfedecek hiç bi nokta yok zaten biliyorsun. Yeni birşey yok ortada. Ya da yeni bile olmasa senden farklı birşey yok. Beğendeiğin yada beğenmediğin herşey tam karşında ve onunla sevişiyorsun.

Ben isterim ki dokununca benim bedenimden farklı birşey olsun orda. Bana kendimden farklı hissettirsin. Kendiyle sevişmek isteyenlere sesleniyorum, masturbasyon yapmaktan ne farkı var ki?

10 Mart 2009 Salı

Uf Oldum =(


Dün uykumun en güzel yerinde ev telefonu çaldı. Uykumda o telefon sanki saatlerdir çalıyormuş gibi geldiğinden bana, bir hışımla fırladım yataktan. İki adım attım atmadım, taaak diye bir ses duyuldu. Sol ayağım çalışma masamın ayağına girdi resmen. Çok canım yandı ama o telefonada yetişeceğim diye koşmaya devam ettim ve yetiştim.

Arayan teyzemmiş, annem uyanmış mı uyanmamış mı onun için aramışmış. Yok efendim toplantıları varmış da nasıl gelecekmiş annemde. Bunları sormak için aramış, bu salak saçma sorular yüzünden ben ayağımı feda ettim be!!


Ayağımın orta parmağının yere değen kısmı sıyrılmış. Küçücük bi sıyrık ama yere değen kısmı olduğundan basamıoyrum, yürüyemiyorum. Ayakkabı giyemiyorum. Oysaki benim açıköğretim bürosuna gitmem lazımdı. Ne zaman geçecek bu ya geçsin artık yiee=((..

Duvar dibinde dans ederlerken, gelip gelmeyecekleri hakkında yorum yaptıkları arkadaşları da geldi. Onlarda dört kişiydiler, böylece kalabalık bir görüntü oluşturdular. İki hoşbeşden sonra kaldıkları yerden dans etmeye devam ettiler. G. 'de yavaş yavaş çakırkeyif olmanın ötesine geçiyor ama kontrolünü elinden bırakmıyordu.

Müzik artık iyice güzelleşmişti, saat onikiye geliyordu ve içerisi tamamen dolmuştu. G. bir ara tuvalette gitti. Çıktığında ise aynanın karşısında duran tanıdığı iki kişiyi gördü. Bunlar neredeyse liseden mezun olduklarından beri görmediği iki arkadaşıydı. Sarıldılar, naber nasılsınlardan ve özlemiş senilerden sonra içeriye geçtiler tekrar. G. bir ara onlarla dans etti. Bu hemen G.'ye bakın kızlarla tanışmış oo şeklinde yorumlansa da daha sonra bişey olmadığı sadece iki eski dost oldukları anlaşıldı.

R. ve S. beraber dans ediyorlardı. S., G'nin yanına gelip onunla dans etmek istedi ama G. uzaklaştı. S. buna sinirlenip, G' yi yanağından ısırdı. G'nin onunla dans etmek istememesinin sebebi, S. sarhoşken bedenini kontrol edemiyordu. Bedenide iri yarı olduğundan, onunla sarhoşken dans etmek zararlı sonuçlar doğurabiliyordu. Ayaklara basılması, düşme tehlikesi geçirmek vs. gibi. G. bütün bunları daha önceden tecrübe edindiği için kaçmıştı dans etmekten.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, G. R. ve S. yine başbaşa kalmışlardı. Arkadaşları gitmişti. G. de artık kontrolü elden bırakmıştı. Çünkü kimsenin dağıtması durumu yoktu ortada. Herkes kendi halinde dans ediyordu sadece. G.'de bu yüzden rahatlamıştı. Dj kabinin önünde, sarhoş olduğunda yaptığı gibi gözleri kapalı dans etmeye başladı. Mekanda iyice boşalmıştı, onbeş yirmi kişi ya vardı ya yoktu. G. gözlerini açtı ve dj kabinin uzak köşesinde, gözlüklü kıvırcık saçlı bir kadın ona gülümsüyordu. Arkasına baktı, sağına soluna baktı ama etrafında kendisinden başkası yoktu. G. bu gülümseyişi anlamadı. Yine gözlerini kapadı ve dans etmeye devam etti. Bir ara açtığında, kadın aynı yerde aynı şekilde gülümsemeye devam ediyordu. Sanki hiç gözünü kırpmadan G.'ye bakıyordu. G. yine aldırış etmedi ve devam etti dans etmeye. Bu bir oldu iki oldu üç oldu derken, artık G.'de gülümseye başladı. Bu böyle onbeş yirmi dakika devam ettikten sonra, G. sarhoşluğununda etkisiyle iyice kendini müziğe kaptırdı ve kadını unuttu.

Mekan kapanmak üzereydi saat bir hayli geç olmuştu. G. son kez tuvalete gideyim diye düşündü. Sonra çıkıp o berbat eve geri döneceklerdi. Tuvalete girdi, çıktığında, aynanın karşısında duvara yaslanmış, ona gülümseyen biri vardı yine. Bu az önceki kadındı. G.'de güldü yine. Elini yıkamak için lavaboya doğrı gitti. Kadın onu takip ediyor, aynadan ona bakarak gülümsemeye devam ediyordu. G. döndü, kadına baktı ve merhaba dedi. Sonunda konuşmaya başlamışlardı. Kadın aynı sempatiklikle, yüzündeki gülümsemesi eksik olmadan konuştu onunla. Bir süre tuvalette konuştular beraber. Bu arada G.'nin telefonu çaldı. Arayan S.'ydi nerdesin hadi gidiyoruz dedi. G.'de bunun üzerine kadına döndü ve gitmem lazım dedi. Ama bu konuşma burda kalsında istemiyordu. Telefonunuda ilk başta istemek istemedi. Ayıp olurdu o anda aklına facebook geldi. Kadına adını soyadını sordu ama enteresan bir adı vardı bir türlü anlamadı. Kadında telefonunu istedi G.'nin ve eline alıp adını soyadını ve numarasını yazdı. G. teşekkür edip, arkadaşlarının yanına koştu.

İlk defa hayatında böyle birşey yaşamıştı. Hani barda biryerde bir erkekle tanışırsın falan bir kadınla hiç tanışmamıştı. Hemde böylesine güzel bir kadınla. Çok mutluydu. Yüzünde salak bir sırıtış vardı. O berbat eve gitmek ya da sabahın köründe kalkıp kendi evine gitmek zorunda olması bile G.'nin moralini bozamıyordu. Bu moralle o eve gitti ve uyudu..

Dipnot: Bu kadına (kadın demeyi tercih ettiğim için sanmayın ki yaşı büyük benle yaşıt,kız demekten hoşlanmıyorum.) ilerleyen günlerde Edie diyeceğiz. Bu onun yeni adı.

Her zaman ki gibi bir cuma akşamıydı. Hazırlandı, apar topar evden çıktı. Yine geç kalacağım diye düşünerek koşar adımlarla iskeleye doğru yürüdü. İskelede buluşacağı arkadaşı sürekli olarak onu çaldırıyordu. Belli ki kontörü yoktu ve nerde kaldın çağrısıydı bu. Dahada hızlandı. Geçenlerde, aynı yoldan eve doğru giderken, çizgilere basmadan yürümeye çalışmasının onun daha hızlı yürümesine sebep olduğunu farketmişti. Şimdide aynı şekilde çizgilere basmadan, karelerin içine yeri geldiğinde yan basarak, yeri geldiğinde iki kare atlayarak hızla yürümeye başladı. Otobüs beş geçe kalkacaktı. Arkadaşıyla çeyrek kala buluşuruz diye sözleşmişti. İskeleye varmasına az kalmıştı, önünde sadece geçmesi gereken caddedeki ışıklar vardı. Işıkların oraya vardığında saatine baktı ve saat beş kalayı gösteriyordu. On dakika geç kalmıştı. Kırmızı ışıkta beklerken, karşıya baktı. Gözleri arkadaşını arıyordu ama göremedi. Karşıya vardığında aslında geç kalanın kendisi değil arkadaşı olduğunu anladı. Hala ortada yoktu ve birazdan otobüs kalkacaktı. Neyseki son anda yetişti arkadaşı ve otobüsü kaçırmadılar.

Diğer haftalardan farklı olarak bu sefer vapura değil, otobüse bindiler. Çünkü önce bir arkaşlarının evine gidip içki içeceklerdi. Dolapta soğumaya bırakılan, onları bekleyen bir archers vardı. Otobüste, en arkaya geçip oturdular, ve biraz müzik dinlediler. Nihayet, yaklaşık kırk dakika sonra inecekleri yere gelmişlerdi. İndikleri yerden taksiye binip arkadaşlarını aradılar ve telefonu taksiciye verdiler. Yol tarifi de alındıktan sonra, sonunda eve vardılar. Evde, dışarı çıkacakları üçüncü bir arkadaşları ve ev sahibiyle birlikte üç kişi daha vardı. Onların oturdukları odaya girdiklerinde , yoğun bir dumanla karşılaştılar. Oda tamamen dumanaltı olmuştu ve kimse kimse görmüyordu nerdeyse. Archerslarını içip bir an önce kendilerini dışarı attılar. İskelede buluştuğu arkadaşı R. ve evde buluştukları arkadaşı S. ile beraber taksiye binip Alsancağa doğru yol aldılar. Gecenin sonunda onlarla beraber gelmeyen bu ev sahibinin evine geri döneceklerdi. S'nin erkek olması sebebiyle, onu kendi evine alamaıyordu ve mecburen başka bir yerde kalmak zorundalardı.

Önceden içtikleri için hafif çakırkeyif bir şekilde herzaman gittikleri mekana vardılar. İçeri girip, kendilerine bi köşe seçtiler. İçkilerini alıp orda durmaya başladılar. Saat dokuz buçuk gibiydi ve içerisi daha dolmamıştı. Çalan dj de berbattı. Ondan sonra çalacak olan djleri sabırsızlıkla beklediler. Bu arada biraz lafladılar, ritme kendilerini bırakarak hafif hafif sallanmalarla dans etmeye başladılar. Artık içeriside yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Onlara katılacak olan birkaç arkadaşları daha vardı, onları bekliyorlardı. Aslında beklemekten ziyade gelip gelmeyecekleri hakkında yorum yapıyorlardı, çünkü gelmemeleri onları çok etkilemezdi. O üçü yine herzaman olduğu gibi çok eğlenebilirdi, başkalarına ihtiyac duymadan.

Bu arada G. (esas kız), gözucuyla etrafı kolaçan ediyordu, gelen tiplere bakıyordu. Karşıda bir kızı grubu gördü. Belli ki onlarda mekana gelmeden içmişlerdi ve çakırkeyif olmaktan öte çok sarhoşlardı. Şöyle gözucuyla baktığı kadarıyla dört beş kişilerdi, biri kısa saçlı, kısa boylu, biri gözlüklü, kıvırcık saçlı ve sarhoştu. Diğerlerine de dikkat etmemişti çok.

G.,S. ve R. yer değiştirmeye karar verdiler ve dj kabinin önüne doğru geçtiler. Bu arada içerisi iyice kalabalıklaşmıştı. Dj kabinin orda duvar dibinde artık dansları sallatıdan öteye geçmiş, iyice moda girilmiş bir dans olmaya başlamıştı. G. mekana sürekli geldiğinden dolayı tanıştığı sigara satan kızlardan birini gördü selamlaştılar iki dans ettiler ve kız gitti. S ve R iyice sarhoş olmaya başlamışlardı. G ise daha tam olarak sarhoş olamamıştı, olmaya da pek niyeti yoktu. S ve R dağıtacak gibi olursa onları toparlayacaktı, öyle düşünmüştü.

dipnot: Arkası gelecek, çok uzun olacak diye kestim. Hem biraz heyecan da olur dimi ama :P

6 Mart 2009 Cuma

İçeriği aşka davet olan ( aslında fazla açık saçık bir davet ama ben böyle demeyi uygun görüyor içeriğini tamamen yazmıyorum buraya) bir mesaj gelmiş arkadaşıma. Ve bana dedi ki "toph ben ne desem beğenirsin?". Bende kabul ettiğini söyleme kırarım seni bacağını falan derken gönderdiği mesajı yazdı. Mesaj aynen şöyle (kelimesi kelimesine msnimden copy paste yapıyorum)

- Degerli musterimiz mesajınız içerik olarak tehlikeli bulundugundan iletilmemiştir.

Şahsen arkadaşımı tebrik ediyorum. Gece gece yarıldım, koptum , gülerken anırdım resmen.

Hemen sizinle de paylaşayım istedim.

dipnot: Telif hakkı istemiyoruz, bu mesajı gönül rahatlığıyla tepe tepe kullanabilirsiniz..

5 Mart 2009 Perşembe


Burdan yetkililere sesleniyorum. Niye İzmir'de bir restoranınız yok? Antalya'ya açmışlar yeni. Antalya'dan önce İzmir'e açılması gerekmez mi? Yani ne bileyim herşey önce İstanbul'a gelir arkasından Ankara ve İzmir'e. Hep böyle olmazmıydı?

Neyse şu çıksın da ben açacağım herhalde:D