31 Mart 2009 Salı

Pff

Şimdi kim kalkıp eğitime falan gidicek bu sıcakta yieaa! Çok canım sıkılıyor. Zorla iş sahibi yapacaklar istemiyorum ulan!

27 Mart 2009 Cuma

Sevgili antiparadigma tarafından mimlenmişim. Tam zamanında gelen bi mim yazmak isteyipte yazamadığım bi zaman.

Mimin konusuna gelince, kalbinizi çalan eylemsel hareketler imiş. Aslında madde madde sıralayabilirim bunları ama, o maddeleri sıralarken kimi düşündüğüme göre değişir. Her kalbim çalındığında farklı bi harekete tav olmuştum. Hiç belli olmayan şeylere. Bir genelleme söz konusu olabilir mi diye düşünüyorum ama biraz zor. Bir düşünelim şimdi.

Şimdi kimse yok öyle birşey demesin biri dikkatinizi çektiğinde tipiyle çekiyordur. İster çirkin sevin ister güzel farket tipine bakarsınız. Bende öyleyim tipine bakarım, güzel-yakışıklı olması önemlidir ama bunun yanında bir spesifik özellik ararım sadece onda olan. Bu genelde bir mimik olur bir hareket olur hem güzel-yakışıklı hem de dediğim bu özellik varsa tamamdır. En başta dikkatimi çekmiştir. Artık bir süre onunla ilgileneceğimdir.

Fiziksel özellikleri bir kenara bıraktıktan sonra geçelim hareketlere düşüncelere falanlara filanlara. Neyse ilgimi ilk başta çekmeyi başaran kişiyle tanışmışsam bir şekilde konuşuyorsam falan kafaca uyuşmayı beklerim. Yanındayken kasmasın beni isterim kasıntı olmayayım kendim olayım, söylediklerimi anlama yetisine sahip olsun ve benim anladığım dilden konuşsun.

İlgiyi seven bir insanım ilgi gösterilmesinden hoşlandığım kadar da ilgi gösteririm. Ama dengesizlerden çok çekiyorum. Karşımdaki net olsun ya ilgisiz kalsın bana ya da ilgili. Bir gün dünyanın kendimi dünyanın en güzel insanı, en önemli insanı gibi hissettirirken, ertesi gün köpek boku gibi hissetirmezsin kendimi. Bi öyle bi böylelerden sıkıldım. Net ol, ya iste ya isteme ama yeter ki net ol. Parmağında oynatma aklımı bulandırma. (çünkü ben gerzek bi insan olarak böylelerine tutulurum aşık olurum sonra da üzülürüm kendime kızarım. saygımı yitiririm).

Süprizlerden hoşlanmam, kötü süprizlerden, benden bişey saklanmasın, güven duygum zedelenmesin isterim. Beni paranoyaklaştırma kötü bişey de olsa doğruyu söyle yeter. Çok severem herşeyi affedebilecek kadar büyük bir kalbim var evet.

Jestler herkesin ilgisini çeker, banada güzel jestlerle gelebilirsin tav olurum hemen yüzüm güler, gözlerimin içi parlar, dondurmayı aldırmayı başarmış beş yaşındaki çocuk gibi mutlu olurum.

Böyle şeyler geldi şimdilik aklıma daha fazla bilemedim ne desem. İlk başta sölediğim tip ve mimiklere örnek verecektim ama vazgeçtim, anlatamadım. Şu ana kadar hoşlandıklarımın hepsinde değişik şeyler olarak karşıma çıktı bunlar çünkü. Hadi küçük bi örnek vereyim tip olarak çok güzel sayılmayan eh fena değil kategorisinde olan birinin kemerli burnuna tapardım, bayılırdım. Evet kusur severim, kusursuzluktan hoşlanmam.

Sanırım yeterli olmuştur. Olmadıysa da elden bu geldi ancak. Şimdi birilerine paslamamız lazım değil mi bunları. Eğer mimlenmemişlerse, missipipi , lasombra , lolla , forsaken, fiktirella ' yı mimliyorum. Varsa mimi isteyen başka mimlerim efem..

24 Mart 2009 Salı

Biraz Zaman..

Blogu çok boşladım bu ara. Ama o kadar çok şey oluyor ki fırsatım olmadı yazmaya. Ya da yalan söylemeceğim fırsatım oldu ama yazmak istemedim. Bazı şeyler var ki yazmayacağım da ama çok canımı yaktı.

Kendimde sevmediğim birşey varsa o da gereksiz şeyleri kafama takıp, bunlar yüzünden acı çekmek. Salaklık edip üzülüyorum hep. Bir kere değil iki kere değil her zaman böyle olan bişey bu ve ben her zaman aynı hatayı yapmaya devam ediyorum. Hata mı onu da bilmiyorum da içimden gelen birşeyle kafama takıp üstüne üzülüyorum. Hemde inanılmaz üzülüyorum. Şurda bile üstü kapalı bahsederken içimin acıdığını hissediyorum.

Bu gereksiz triplerimden kurtulmanın bir yolu olmalı. Ama ben bunca senedir bulamadım. Umarım bir gün bulucam. Yoksa her seferinde bu takıntılar yüzünden, acı çekmekle yaşanılmaz.

En kısa zamanda gereksiz yazılarımla, saçmalamalarımla geri döneceğim. Biraz zaman sadece kendimi toparlamak için.

Dipnot: Hoş aslında kimsede neden bişey yazmıyorsun, nerdesin demiyor. Sanki öyle söyleyen varmış da bu yazıyı yazıyormuşum gibi algılanmasın. Kendime not düşüyorum bu yazıyı yazmakla.

11 Mart 2009 Çarşamba

Pink'in sober şarkısına çektiği klibi görmüşsünüzdür mutlaka. Kendiyle seviştiği bir sahne var çok dikkat çekici. Şimdi kimle konuşsam bu klip hakkında " abi çok şahane değil mi?" "kendinle sevişmekten daha güzel bişey var mı ya?" "kızım ben kendime aşığım zaten biliyorsun bir de öyle kendimle sevişebilsem süper olurdu, kimseye gerek kalmazdı" vs. diye bir sürü şey söylüyorlar.



Lan çevremdeki herkes mi narsist olur. Şu klipte gördüler ya. İçlerinde ki narsist ortaya çıktı. Herkesin kendiyle sevişesi geldi. Noluyorsunuz bil silkinin kendinize gelin be! Kızdırmayın beni.

Bence insanın kendiyle sevişmesi kada kötü birşey olamaz. Ya bi düşünsenize keşfedecek hiç bi nokta yok zaten biliyorsun. Yeni birşey yok ortada. Ya da yeni bile olmasa senden farklı birşey yok. Beğendeiğin yada beğenmediğin herşey tam karşında ve onunla sevişiyorsun.

Ben isterim ki dokununca benim bedenimden farklı birşey olsun orda. Bana kendimden farklı hissettirsin. Kendiyle sevişmek isteyenlere sesleniyorum, masturbasyon yapmaktan ne farkı var ki?

10 Mart 2009 Salı

Uf Oldum =(


Dün uykumun en güzel yerinde ev telefonu çaldı. Uykumda o telefon sanki saatlerdir çalıyormuş gibi geldiğinden bana, bir hışımla fırladım yataktan. İki adım attım atmadım, taaak diye bir ses duyuldu. Sol ayağım çalışma masamın ayağına girdi resmen. Çok canım yandı ama o telefonada yetişeceğim diye koşmaya devam ettim ve yetiştim.

Arayan teyzemmiş, annem uyanmış mı uyanmamış mı onun için aramışmış. Yok efendim toplantıları varmış da nasıl gelecekmiş annemde. Bunları sormak için aramış, bu salak saçma sorular yüzünden ben ayağımı feda ettim be!!


Ayağımın orta parmağının yere değen kısmı sıyrılmış. Küçücük bi sıyrık ama yere değen kısmı olduğundan basamıoyrum, yürüyemiyorum. Ayakkabı giyemiyorum. Oysaki benim açıköğretim bürosuna gitmem lazımdı. Ne zaman geçecek bu ya geçsin artık yiee=((..

Duvar dibinde dans ederlerken, gelip gelmeyecekleri hakkında yorum yaptıkları arkadaşları da geldi. Onlarda dört kişiydiler, böylece kalabalık bir görüntü oluşturdular. İki hoşbeşden sonra kaldıkları yerden dans etmeye devam ettiler. G. 'de yavaş yavaş çakırkeyif olmanın ötesine geçiyor ama kontrolünü elinden bırakmıyordu.

Müzik artık iyice güzelleşmişti, saat onikiye geliyordu ve içerisi tamamen dolmuştu. G. bir ara tuvalette gitti. Çıktığında ise aynanın karşısında duran tanıdığı iki kişiyi gördü. Bunlar neredeyse liseden mezun olduklarından beri görmediği iki arkadaşıydı. Sarıldılar, naber nasılsınlardan ve özlemiş senilerden sonra içeriye geçtiler tekrar. G. bir ara onlarla dans etti. Bu hemen G.'ye bakın kızlarla tanışmış oo şeklinde yorumlansa da daha sonra bişey olmadığı sadece iki eski dost oldukları anlaşıldı.

R. ve S. beraber dans ediyorlardı. S., G'nin yanına gelip onunla dans etmek istedi ama G. uzaklaştı. S. buna sinirlenip, G' yi yanağından ısırdı. G'nin onunla dans etmek istememesinin sebebi, S. sarhoşken bedenini kontrol edemiyordu. Bedenide iri yarı olduğundan, onunla sarhoşken dans etmek zararlı sonuçlar doğurabiliyordu. Ayaklara basılması, düşme tehlikesi geçirmek vs. gibi. G. bütün bunları daha önceden tecrübe edindiği için kaçmıştı dans etmekten.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, G. R. ve S. yine başbaşa kalmışlardı. Arkadaşları gitmişti. G. de artık kontrolü elden bırakmıştı. Çünkü kimsenin dağıtması durumu yoktu ortada. Herkes kendi halinde dans ediyordu sadece. G.'de bu yüzden rahatlamıştı. Dj kabinin önünde, sarhoş olduğunda yaptığı gibi gözleri kapalı dans etmeye başladı. Mekanda iyice boşalmıştı, onbeş yirmi kişi ya vardı ya yoktu. G. gözlerini açtı ve dj kabinin uzak köşesinde, gözlüklü kıvırcık saçlı bir kadın ona gülümsüyordu. Arkasına baktı, sağına soluna baktı ama etrafında kendisinden başkası yoktu. G. bu gülümseyişi anlamadı. Yine gözlerini kapadı ve dans etmeye devam etti. Bir ara açtığında, kadın aynı yerde aynı şekilde gülümsemeye devam ediyordu. Sanki hiç gözünü kırpmadan G.'ye bakıyordu. G. yine aldırış etmedi ve devam etti dans etmeye. Bu bir oldu iki oldu üç oldu derken, artık G.'de gülümseye başladı. Bu böyle onbeş yirmi dakika devam ettikten sonra, G. sarhoşluğununda etkisiyle iyice kendini müziğe kaptırdı ve kadını unuttu.

Mekan kapanmak üzereydi saat bir hayli geç olmuştu. G. son kez tuvalete gideyim diye düşündü. Sonra çıkıp o berbat eve geri döneceklerdi. Tuvalete girdi, çıktığında, aynanın karşısında duvara yaslanmış, ona gülümseyen biri vardı yine. Bu az önceki kadındı. G.'de güldü yine. Elini yıkamak için lavaboya doğrı gitti. Kadın onu takip ediyor, aynadan ona bakarak gülümsemeye devam ediyordu. G. döndü, kadına baktı ve merhaba dedi. Sonunda konuşmaya başlamışlardı. Kadın aynı sempatiklikle, yüzündeki gülümsemesi eksik olmadan konuştu onunla. Bir süre tuvalette konuştular beraber. Bu arada G.'nin telefonu çaldı. Arayan S.'ydi nerdesin hadi gidiyoruz dedi. G.'de bunun üzerine kadına döndü ve gitmem lazım dedi. Ama bu konuşma burda kalsında istemiyordu. Telefonunuda ilk başta istemek istemedi. Ayıp olurdu o anda aklına facebook geldi. Kadına adını soyadını sordu ama enteresan bir adı vardı bir türlü anlamadı. Kadında telefonunu istedi G.'nin ve eline alıp adını soyadını ve numarasını yazdı. G. teşekkür edip, arkadaşlarının yanına koştu.

İlk defa hayatında böyle birşey yaşamıştı. Hani barda biryerde bir erkekle tanışırsın falan bir kadınla hiç tanışmamıştı. Hemde böylesine güzel bir kadınla. Çok mutluydu. Yüzünde salak bir sırıtış vardı. O berbat eve gitmek ya da sabahın köründe kalkıp kendi evine gitmek zorunda olması bile G.'nin moralini bozamıyordu. Bu moralle o eve gitti ve uyudu..

Dipnot: Bu kadına (kadın demeyi tercih ettiğim için sanmayın ki yaşı büyük benle yaşıt,kız demekten hoşlanmıyorum.) ilerleyen günlerde Edie diyeceğiz. Bu onun yeni adı.

Her zaman ki gibi bir cuma akşamıydı. Hazırlandı, apar topar evden çıktı. Yine geç kalacağım diye düşünerek koşar adımlarla iskeleye doğru yürüdü. İskelede buluşacağı arkadaşı sürekli olarak onu çaldırıyordu. Belli ki kontörü yoktu ve nerde kaldın çağrısıydı bu. Dahada hızlandı. Geçenlerde, aynı yoldan eve doğru giderken, çizgilere basmadan yürümeye çalışmasının onun daha hızlı yürümesine sebep olduğunu farketmişti. Şimdide aynı şekilde çizgilere basmadan, karelerin içine yeri geldiğinde yan basarak, yeri geldiğinde iki kare atlayarak hızla yürümeye başladı. Otobüs beş geçe kalkacaktı. Arkadaşıyla çeyrek kala buluşuruz diye sözleşmişti. İskeleye varmasına az kalmıştı, önünde sadece geçmesi gereken caddedeki ışıklar vardı. Işıkların oraya vardığında saatine baktı ve saat beş kalayı gösteriyordu. On dakika geç kalmıştı. Kırmızı ışıkta beklerken, karşıya baktı. Gözleri arkadaşını arıyordu ama göremedi. Karşıya vardığında aslında geç kalanın kendisi değil arkadaşı olduğunu anladı. Hala ortada yoktu ve birazdan otobüs kalkacaktı. Neyseki son anda yetişti arkadaşı ve otobüsü kaçırmadılar.

Diğer haftalardan farklı olarak bu sefer vapura değil, otobüse bindiler. Çünkü önce bir arkaşlarının evine gidip içki içeceklerdi. Dolapta soğumaya bırakılan, onları bekleyen bir archers vardı. Otobüste, en arkaya geçip oturdular, ve biraz müzik dinlediler. Nihayet, yaklaşık kırk dakika sonra inecekleri yere gelmişlerdi. İndikleri yerden taksiye binip arkadaşlarını aradılar ve telefonu taksiciye verdiler. Yol tarifi de alındıktan sonra, sonunda eve vardılar. Evde, dışarı çıkacakları üçüncü bir arkadaşları ve ev sahibiyle birlikte üç kişi daha vardı. Onların oturdukları odaya girdiklerinde , yoğun bir dumanla karşılaştılar. Oda tamamen dumanaltı olmuştu ve kimse kimse görmüyordu nerdeyse. Archerslarını içip bir an önce kendilerini dışarı attılar. İskelede buluştuğu arkadaşı R. ve evde buluştukları arkadaşı S. ile beraber taksiye binip Alsancağa doğru yol aldılar. Gecenin sonunda onlarla beraber gelmeyen bu ev sahibinin evine geri döneceklerdi. S'nin erkek olması sebebiyle, onu kendi evine alamaıyordu ve mecburen başka bir yerde kalmak zorundalardı.

Önceden içtikleri için hafif çakırkeyif bir şekilde herzaman gittikleri mekana vardılar. İçeri girip, kendilerine bi köşe seçtiler. İçkilerini alıp orda durmaya başladılar. Saat dokuz buçuk gibiydi ve içerisi daha dolmamıştı. Çalan dj de berbattı. Ondan sonra çalacak olan djleri sabırsızlıkla beklediler. Bu arada biraz lafladılar, ritme kendilerini bırakarak hafif hafif sallanmalarla dans etmeye başladılar. Artık içeriside yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Onlara katılacak olan birkaç arkadaşları daha vardı, onları bekliyorlardı. Aslında beklemekten ziyade gelip gelmeyecekleri hakkında yorum yapıyorlardı, çünkü gelmemeleri onları çok etkilemezdi. O üçü yine herzaman olduğu gibi çok eğlenebilirdi, başkalarına ihtiyac duymadan.

Bu arada G. (esas kız), gözucuyla etrafı kolaçan ediyordu, gelen tiplere bakıyordu. Karşıda bir kızı grubu gördü. Belli ki onlarda mekana gelmeden içmişlerdi ve çakırkeyif olmaktan öte çok sarhoşlardı. Şöyle gözucuyla baktığı kadarıyla dört beş kişilerdi, biri kısa saçlı, kısa boylu, biri gözlüklü, kıvırcık saçlı ve sarhoştu. Diğerlerine de dikkat etmemişti çok.

G.,S. ve R. yer değiştirmeye karar verdiler ve dj kabinin önüne doğru geçtiler. Bu arada içerisi iyice kalabalıklaşmıştı. Dj kabinin orda duvar dibinde artık dansları sallatıdan öteye geçmiş, iyice moda girilmiş bir dans olmaya başlamıştı. G. mekana sürekli geldiğinden dolayı tanıştığı sigara satan kızlardan birini gördü selamlaştılar iki dans ettiler ve kız gitti. S ve R iyice sarhoş olmaya başlamışlardı. G ise daha tam olarak sarhoş olamamıştı, olmaya da pek niyeti yoktu. S ve R dağıtacak gibi olursa onları toparlayacaktı, öyle düşünmüştü.

dipnot: Arkası gelecek, çok uzun olacak diye kestim. Hem biraz heyecan da olur dimi ama :P

6 Mart 2009 Cuma

İçeriği aşka davet olan ( aslında fazla açık saçık bir davet ama ben böyle demeyi uygun görüyor içeriğini tamamen yazmıyorum buraya) bir mesaj gelmiş arkadaşıma. Ve bana dedi ki "toph ben ne desem beğenirsin?". Bende kabul ettiğini söyleme kırarım seni bacağını falan derken gönderdiği mesajı yazdı. Mesaj aynen şöyle (kelimesi kelimesine msnimden copy paste yapıyorum)

- Degerli musterimiz mesajınız içerik olarak tehlikeli bulundugundan iletilmemiştir.

Şahsen arkadaşımı tebrik ediyorum. Gece gece yarıldım, koptum , gülerken anırdım resmen.

Hemen sizinle de paylaşayım istedim.

dipnot: Telif hakkı istemiyoruz, bu mesajı gönül rahatlığıyla tepe tepe kullanabilirsiniz..

5 Mart 2009 Perşembe


Burdan yetkililere sesleniyorum. Niye İzmir'de bir restoranınız yok? Antalya'ya açmışlar yeni. Antalya'dan önce İzmir'e açılması gerekmez mi? Yani ne bileyim herşey önce İstanbul'a gelir arkasından Ankara ve İzmir'e. Hep böyle olmazmıydı?

Neyse şu çıksın da ben açacağım herhalde:D


Süper Loto oynadınız mı?

Oynamadıysanız boşuna oynamayın, oynayanlar içinse üzgünüm. Fazla heveslenmeyin,bana çıkacak. Şimdiden planladım bile neler yapacığımı.

Az önce oynamaya gittiğimde önümde bir teyze vardı. Teyze aynen şöyle dedi yanında ki diğer kadına dönerek;
" Parayı almadan önce bir 10 gün psikiyatra götürün beni, öyle hemen alırsam o kadar parayı kafayı yerim" bana dönerek; "haksız mıyım kızım ama aa?"
Ne desem bilemedim. Teyzem herşeyi düşünmüş ona çıktı da bide parayı almadan psikolojik yardım alacakmış yoksa çıldırırmış.

Neyse benim yardıma ihtiyacım olmayacak. Kuruşa kuruşuna parayı ne yapacağımı düşündüm nerdeyse. Umut fakirin ekmek kapısı mı ne öyle bi söz var ya bizim ki de o hesap işte.

Ben genelde zaten canım sıkılınca loto tutunca o parayla ne yaparım diye oturup düşünürüm. Yani benim için farklı bi durum olmadı. Bir gün çıkacak ve ben o kafamdakileri yerine getireceğim. Umarım o gün bu gündür.

Bak burdan söz veriyorum. Aha buraya yazıyorum, çıksın tanıdığım bloggerlarada para verecem. Vermeyen dop olsun diyeceğim ama bi nevi öyleyiz zaten hahahha. Geyik bir yana bugün benimdir bu para boşa hayal kurmayın haydeee..

2 Mart 2009 Pazartesi

Vicdan Azabı

Ömrümün sonuna kadar bu evden bir yere kıpırdayamayacakmışım gibi bir his var içimde. Çok yakın bir arkadaşımın annesine annemin ms hastası olduğundan bahsettiğimde ve sürekli olarak onu gezdirdiğimi, dışarıya en yakın bir yere bile yalnız göndermediğimi sürekli olarak benim de yanında gittiğimi, çok uzakta bile olsam çağırıp ben bilmemnerdeyim gel beni al toph dese bile koşa koşa gittiğimi sölediğimde bana ; " eğer iş bulmazsan yada okumaya devam etmezsen birkaç seneye kadar annenin özel bakıcısı haline gelir, hayatının sonuna kadar ona bakmak zorunda kalabilirsin" dedi. Bunu bana söyleyeli iki ay olmuştur. Ama hala aklımdan gitmiyor bu cümle.

O günden beri sürekli olarak düşünüyorum. Annem şu anda iyi olabilir kendi işini kendi yapabilecek durumda olabilir ama birkaç sene sonra ne olacağı belli değil, lanet hastalığın tedaviside yok her geçen zaman biraz daha hasar bırakarak geçiyor ve her geçen zaman sonrasında hasta olan kişi biraz daha başkalarına bağımlı hale gelerek yaşamaya devam ediyor. Belkide bunları düşündüğüm için bencil olabilirim bilmiyorum. Kendi hayatımı yaşamak istiyorum ama bir yanımda annene bakmakla yükümlüsün diyor. Kaçıp gitmek istediğim anlar çok oluyor. İzmir'den kaçıp gidip başka bir şehirde yaşamak istiyorum. Ama böyle düşününcede kendimden nefret ediyorum kötü bencil bir evlatmışım gibi geliyor. Anneme ihanet ediyormuşum onu yeterince sevmediğim için ondan kaçmaya çalışıyormuşum gibi geliyor.
Kendimi bildim bileli, hep bir sorumluluğum oldu benim. Yaş farkımızın çok olduğu bir kardeşim var. İlk başlarda sorumluluğum oydu ona bakmaktı, ortaokula giderdim ama anneme yeni teşhis konmuştu hastanedeydi kardeşimle ilgilenirdim. Lisedeyken de, annem ben hastayım moralim yüksek olmalı moduna geçtiğinden evde durmaz o toplantı senin bu toplantı gezerdi, ve ben okuldan eve olabildiğince çabuk dönerdim kardeşimin okuldan dönüş saatine yetişeyim diye. Ben hiç okuldan sonra arkadaşlarımla bir yerlerde rahatça takılamadım. Cep telefonum hep yanımda olurdu ki annem mutlaka arardı eve gel kardeşine bakacaksın derdi. Lise bitti, öss yi kazanamadım. Özellikle ilk sene kazanbilirdim rahat bir şekilde ama şehir dışını kazanırdım hemde istediğim bölüm olurdu. Ama annem net bir biçimde söylemişti. Ya Ankara , İstanbul'daki iyi okullardan biri yada İzmir veya Manisa yazabilirsin. Başka bir yere gitmene izin vermem dedi. Çok istediğim bölümleri kaçırdım bu yüzden. Manisayı yazmayıda kendim istemedim İzmir de zaten tutmuyordu. Anneme kalmıştım yine. Bu arada ehliyetimi almıştım, artık yeni bir sorumluluğum daha vardı, annemin özel şöforlüğünü yapmak. İlk zamanlar araba kullanmak istediğim için sorun olmuyordu. Ama bir süre sonra farkettim ki ne annem ne babam bana arabayı kendi işleri dışında vermiyorlardı (hala da öyledir).

Ha bir de babam var değil mi? Yüz tane şey yazdım babamdan bahsetmedim. O da işi dolayısıyla sürekli olarak şehir dışındadır. Ehliyetide alınca bir anda evin genç kızı olmaktan çıkıp evin erkeği pozisyonuna geldim aslında. Tamir, ağır kaldırma, fatura yatırma, arabayla bir yerden alıp bir yere bırakma vs. gibi işlerin sorumluluğu artık tamamen bendeydi. Bu arada öss yide kazanamıyorum tabi. Her sene puanımı biraz daha düşürdüm. En sonunda iki senelik kazandım ama annemden habersiz yazmıştım. Taa Kocaeli'yi yazdım. İlk sene yazmama izin vermediği okulun artık 4 seneliğine değil de anca 2 seneliğine girer pozisyondaydım ve öyle de oldu. Gittiğim yerde allahın unuttuğu bir yer. Bildiğin köy, her ne kadar ilçe deselerde köydü. Orda iki sene yurtta kaldım, hiç bir zaman karşılaşmam dediğim insanlarla beraber aynı odayı, aynı tuvaleti, aynı mutfağı, aynı katı paylaştım. Ama kendi başımaydım, her ne kadar alışmam uzun sürsede burdaki gibi rahat değilsemde kendimden başka kimsenin sorumluluğu yoktu üstümde. Tek yapmam gereken derslere girmek, ve bana verilen parayla ay sonuna kadar geçinmekti. Ayda iki kere İstanbul'a kaçardım sıkılıp. Kaçamazsamda alırdım içkimi arkadaşımın evine giderdim, mum ışığında şarabımızı içer, muhabet ederdi. Yeri gelir o şiir okurdu, hikaye okurdu, onun sesiyle dinlenirdim huzur dolardım.


Ya şimdi nerdeyim? Evdeyim, annemin dizinin dibinde oturuyorum. Yarın sabah erken kalkıp onu toplantısının olduğu yere götürücem. Sonra toplantı bitene kadar bekleyip eve geri götürücem. Yine eğer canı sıkılırda hadi bir gezelim derse o alışveriş merkezi senin bu alışveriş merkezi benim dolaşacağız. Onun bi elinde bastonu olacak, ben diğer tarafında koluna gireceğim ve tavaf edeceğiz bütün dükkanları. Taa ki o sıkılıncaya kadar. Off içim sıkılıyor. Annemi çok seviyorum ama ben böyle bir hayatım olsun istemiyorum. Haksızlıkmış gibi geliyor bazen. Ama bana olduğu kadar ona da haksızlık. Kime kızsam kime bağırsam bilmiyorum.

Şunları yazdığım için bile ben kötü bir çocuk olabilirm belki bilmiyorum.
Çok büyük çelişkiler içindeyim. Ve arkadaşımın annesinin sesi hala kulaklarımda, ve ben böyle düşündüğüm için vicdan azabı çekiyorum. Elime kaçmak için kaç tane fırsat geçti hep geri teptim, cesaretin yok dediler. Acaba kaçacak kadar cesur değil miyim, yoksa kalacak kadar cesur muyum? Ben bilemedim, sanırım hiç de bilemeyeceğim...

1 Mart 2009 Pazar

İstanbul'daki hafta sonundan sonra İzmir'de de yine hareketli bir hafta sonu geçirdim. Aslında daha çok cuma gecesi fazlasıyla hareketliydi. Biraz da gereksiz bir hareket vardı.

Cuma günü deli gibi sarhoş oldum. Bir ara gözümü açtığımda arkadaşımla! öpüşüyordum. İki gay vardı yanımızda, yine gözümü açtığım diğer bir ara bu iki gayin arasında dans ediyordum. Ama görenler dans demeyebilirdi buna. Diğer bir yanda başka bi arkadaşım kendisine bir kız bulmuş onunla öpüşüyordu. Çok fena tozuttuk anlayacağınız. Bir ara kapıdaki eleman tıvalete gitmek için içeri girmiş, benim arkadaşla kızı öpüşürken görünce gidip onlara uslu durun burayı gay bara çevirmeyin demiş. Aslında bizi seviyorlar orda pek de karışmazlar ki, o geceden daha kötü gecelerimizde olmuştu. Tamam ben öyle dağıtmamıştım hiç ama olsun yinede karışmıyorlardı bize. Neyse sonra öğrendik ki asıl sorun bizde değilmişiz o kızmış. Onu pek sevmiyorlarmış. Sonra arkadaşın evine gittik hep beraber ve orda kaldık. Sabah da gözümü 10 da açtım. Başkasının evinde kalınca böyle oluyorum. Çok saçma kaçta yatarsam yatayım sabahın köründe kalkıyorum. Eve gidip biraz dinlenip, uyumak istedim ki uyuyamadım, uyutmadılar hrrr.. Arkasından hayır diyemediğim için tekrar dışarı çıktım. Berbat bir haldeydim. Bir bira istedim ve ilk yudumda önceki geceden kalan alkoller tekrar kanımda dolanmaya başladı resmen ve bir anda sarhoş oldum. Ben dağıtmadan paşa paşa evime geri döndüm cumartesi gecesi. Ama bizimkiler yine biraz dağıtmışlar cuma gecesi kadar olmasada.

Kendimi rezil olmuş gibi hissetmem lazım aslında. Eskiden olsa öyle hissederdim ama artık hissetmiyorum niyeyse. Hissizleştim mi nedir. Cumartesi gecesi aynı mekana girdiğimizde kapıdakilere şöyle bir baktım acaba artık buraya giremezsiniz derler mi diye ama demediler. Hoş deselerde ben yine girerdim içerde adamım var hahaha. Şaka bi yana öyle deselerdi belki o zaman rezil olmuş gibi hissederdim. Böyle garip bir hafta sonunu daha geride bıraktım sayın okuyucu. Budur yani olayım. 24 yaşıma geldim hala sarhoş olup rezillik çıkarabilme kapasitesine sahibim.

Sonradan bir ekleme : Bu fotoğraftaki kadınada ayrıca bitiyorum. Özellikle onun fotoğrafını seçtim. Joss Stone seside güzel kendide. Ahh ahh!!

Lise yıllarıma geri döndüm bir anda. Odamda sigara saklıyorum. Bir tane sigara içicem diye akla karayı seçiyorum. En güzel kısmıysa sigara içince başımın dönmesi.

Şimdi bunlar neden mi oluyor. Şöyle ki anneme sigarayı bırakıyorum dedim. Demez olaydım. Asayiş berkemal kesildi başıma. Her anımı kontrol ediyor. Günde bi tane içesim geliyor sigara içemiyorum. Bende lisedeki gibi saklanıyorum. Odamda pencerenin dibinde körükleye körükleye sigara içip, odayı havalandıroyorum. Şimdilik yakalanmadım. Lisedeki halimden birşey kaybetmemişim daha.

Neyse şaka maka 3 günde bir toplasan toplasan en fazla 10 tane sigara içmişimdir. Şimdi bırakamadı hede hödö diyenler çıkacak ama bence ben yinede bi aferini hakkediyorum. Diğğğ mi amaağğğ??